Kadir Uğur Yılmaz

Tarih: 29.11.2025 13:06

Lozan’ın Sessiz Kuşatması ve Türk Gençliğine Çağrı

Facebook Twitter Linked-in

Lozan Antlaşması, bir belgeden öte, Türk milletinin küllerinden yeniden doğuşunun tapusudur.
O belge, bir milletin esareti reddedişinin mührüdür.
Bugün ise, o mührü sökmek isteyenler yeniden sahnededir.
Görünüşte dost, özde düşman olan eller, Lozan’ın duvarlarına ince çatlaklar açmakla meşguldür.

Papaza “Ekümenik” sıfatı verilmesi, Papa’nın 1700 yıl sonra bu topraklarda ayin yapması sadece bir dini tören değildir.
Bu, Lozan’ın hükümlerine meydan okumaktır.
Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarına, milletin bağımsızlık onuruna karşı yapılmış sinsi bir operasyonun parçasıdır.
Sembollerle, diplomasi maskesiyle, “barış” kelimesiyle süslenmiş bir kuşatma…
Ama biz biliriz ki, barış adı altında dayatılan her “teslimiyet”, ihanetin makyajlı hâlidir.

Ekümeniklik maskesi altında egemenliğe saldırı

Fener Rum Patrikhanesi, Lozan’a göre yalnızca İstanbul’daki Rum Ortodoks cemaatinin ruhani merkezidir.
Ancak Batı, asırlardır bu sınırı delmeye çalışıyor.
“Ekümenik” sıfatını kabul ettirerek Patrikhane’yi Vatikan benzeri bir otoriteye dönüştürme planı, sadece dinle değil, egemenlikle ilgilidir.
Çünkü Türk devleti ile Patrikhane arasında doğrudan bir “uluslararası hukuk ilişkisi” kurmak demek, Türkiye’nin egemenlik yetkisini paylaşmak demektir.
Ve bu, Lozan’ın açıkça ihlalidir.

Papa’nın Türkiye’ye gelişi, sadece bir ziyaret değil, bin yıllık hesapların yeniden görülmesidir.
Ezoterik semboller, diplomatik jestler, güvercinler ve dualar…
Ama arka planda, Türk milletinin tapu senedine ince ince kazınan çatlaklar...

Anayasa’nın ilk dört maddesi: son kale

Bugün “yeni anayasa” adı altında dillendirilen her teklif, aslında Cumhuriyet’in kurucu ruhuna yöneliktir.
Anayasa’nın ilk dört maddesi, bu devletin kimliği, iradesi, bağımsızlık sembolüdür.
O maddeleri tartışmaya açmak, Türk milletinin varlık sözleşmesini pazarlık konusu yapmaktır.

Devletin dilini, bayrağını, üniter yapısını ve laikliğini hedef alan her söylem, tesadüf değil, planlı bir saldırıdır.
Ve bu saldırının merkezinde yine aynı akıl vardır:
Türkiye’yi kimliksizleştirmek, Türk milletini millet olmaktan çıkarmak.

Gaflet, delalet, hatta hıyanet

Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Gençliğe Hitabe’de bu günü görmüştü.
“İç ve dış bedhahların” birleşeceğini, bir gün “iktidar sahiplerinin dahi gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde olabileceğini” söylemişti.
O hitabe, sadece bir metin değil, tarihi bir kehanettir.

Bugün o sözlerin yankısı her köşede duyuluyor:
Gaflet içindekiler, düşmanın planlarını “dostluk” sanıyor.
Delalet içindekiler, milletin kaderini pazarlık masasına yatırıyor.
Ve hıyanet içindekiler, bu topraklarda Türk’ün varlığını silmeye çalışanlara alkış tutuyor.

Ama unuttukları bir şey var:
Bu milletin damarlarında hâlâ aynı asil kan dolaşıyor.
Bu gençlik, bir kere daha vatan nöbetine hazırdır.

27 Aralık: Türk gençliği yeniden yola çıkıyor

27 Aralık 1919, Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişidir.
O gün bir milletin yeniden dirilişinin ilk adımı atılmıştır.
O gün atılan adım, Türk milletinin bağımsızlık yürüyüşüdür.

Bugün aynı çağrı yeniden yapılmaktadır:
Türk gençliği, 27 Aralık’ta Anıtkabir’e yürümelidir.
Bu bir tören değil, bir uyanıştır.
Bu, Gazi’nin huzurunda, “Ey Türk Gençliği!” hitabına verilen cevaptır.

O gün Anıtkabir’de sadece taşlar değil, yürekler birleşecektir.
Her genç, Atatürk’ün sesini bir kez daha duyacaktır:
“Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.”

Bugün o vazife, her zamankinden daha kutsaldır.
Çünkü tehlike dışarıdan değil, içeriden sızmaktadır.
Bir milletin ruhunu çürütmek, topraklarını işgal etmekten daha kolay hale getirilmiştir.
Ama Türk gençliği, bu oyunu bozacak akla, cesarete ve bilince sahiptir.

Son söz

Unutulmasın:
Lozan’a dokunan, Türk milletinin bağımsızlığına dokunur.
Atatürk’ün mirasına saldıran, Türk’ün varlığına saldırır.
Ve biz biliyoruz ki; Türk milleti asla diz çökmez.
Tarihin her döneminde olduğu gibi, bugün de hürriyetin, egemenliğin ve milli iradenin nöbetinde olacaktır.

27 Aralık’ta Anıtkabir’de buluşacak Türk gençliği, sadece geçmişi anmayacak;
geleceğe bir millet yemini bırakacaktır.

Türk milleti uyanıyor…
Ve tarih bir kez daha yazılmak üzere!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —