Tülay Dikmen ile Cuma Köşesi

Tarih: 05.12.2025 13:31

KİMLER HERKESÇİ?

Facebook Twitter Linked-in

 

Geçen hafta "ANTİDEPRESAN" dedik..
Depresyon hastalığının toplumda çığ gibi büyüdüğünü, ilaç kullanımının %60'lara çıktığını ve bu depresyonların altında "manevi açlık" olabileceğini düşünmemiz gerektiğini anlattık dilimiz döndüğünce... 

Geri dönüşleriniz oldu elbette.. 

"Haklısınız" diye başlayan cümleler "AMA" ile devam ediyordu.. 

"Haklısınız çok uzaklaştık dinden diyanetten, o yüzden dayanma gücümüz yok belki ama(!) HERKES böyle.." 

"Haklısınız bir zamanlar namaz kılarken daha huzurluydum, ilaca ihtiyaç duymuyordum, ama(!) HERKES gibi bizde hayat koşturması ile namaza fırsat bulamaz olduk!" 

"Haklısınız aslında, düşününce farkediyor insan..
Ama(!) inanın bu dediklerinizi psikologlar böyle anlatmıyor, hep etrafımızdakiler sebebiyle bu halde olduğumuzu söylüyorlar.. Ve dayanabilmemiz için, rahatlamamız gerektiğini bu yüzden de ilaç kullanmamız gerektiğini.." 

Bunlar gelen geri dönüşlerinizden bir kaçı sadece. 

Hepsinde ortak kelimeler:
*Haklısınız.
*Ama.
*Herkes. 

Demek ki farkındayız, çok şükür bir yerlere dokunmuş yazdıklarım.. 

Ancak "ama" ile devam eden cümlelerde "HERKES" var birde.. 

Kim bu HERKES!? 

Her yaşadığımız olayda; özelliklede pişmanlık duyabileceğimiz işler yaptığımızda, arkasına sığındığımız HERKES! 

TDK'ya baktığımızda anlamı:
HERKES: İnsanlar bütünü, çoğunluk. 

Yani bizler bu 'HERKES'e çoğunluk olarak uyuyoruz demek ki..
Peki bu "Herkes" bizim onlara uyduğumuzda; yaptığımız hataların, eksikliklerin, kendimize verdiğimiz zararların, yakın çevremize yaşattığımız olumsuzlukların karşılığında gördüğümüz yahut göreceğimiz sonuçlara ortak olacaklar mı? 

Ya da bu güne kadar hiç ortak oldular mı? 

Bu konuda tam yeri gelmişken, şahsen kendi hayatımda iz bırakmış olan  bir cümleyi sizinle paylaşmak isterim.. 

Üstâd Bediüzzaman Said Nursî der ki: 

"Hem deme bende "herkes" gibiyim!
O "herkes" dediğin, sana kabir kapısına kadar arkadaştır bilesin!" 

Çok derin mânalı değil mi?
Ben ilk okuduğunda çarpılmıştım, tokat yemiş gibi hissetmiştim..
Ve hayatımda bir dönüm noktası olmuştu bu cümle.. 

Gelin biraz açalım..  

O "Herkes" şu an hayatımızda evet, ya kabirde?  

Benim "HERKES YAPIYOR" diyerek yaptığım bir şeyin sonucu bu dünya dışında, ölümden sonrası için de sakıncalıysa ve ben hesap günü: 

"Sebep 'herkesti' Rabbim" desem!?
Rabbim sorsa "Kim bu herkes?"
Somut bir kişi var mı?
Yok!
Herkes işte... 

Kim bu herkes?
Boşluk.... 

İşte o yüzden Üstâd'ın bu sözü çok kıymetli.. 

"Herkes dediğin sana kabir kapısına kadar arkadaştır" 

Peki nasıl kurtulabiliriz bu HERKESÇİLİKTEN? 

Aslında her yazıda bahsettiğimiz "insan" olarak, diğer tüm canlılardan ayıran özelliğimiz olan AKLIMIZ ile!


İsra Sûresi 70. ayette:
“Gerçekten biz Âdemoğullarını şerefli kıldık, onlara karada ve denizde kendilerini taşıyacak vasıtalar lütfettik, onları temiz ve hoş nimetlerle rızıklandırdık ve onları yarattığımız varlıkların birçoğundan  "akıl" ile üstün kıldık.” buyurmuş Rabbimiz…  

İnsanoğlunun yaratılmışlar içindeki üstünlüğünün sebebi “akıl”dır.  

Allah (CC) Kur’anı Kerim’de 49 ayette ‘akıl’ kelimesi, 700 den fazla ayette de ‘düşünme’ kelimesini zikretmiş. 

Aklımızla düşünerek doğruyu bulalım diye…  

O "Herkes" kötü bir işe mi sevkediyor bizi?
Aklımızı kullanalım.. 

Ayrıca zaten insan yaratılış olarak da iyiye kodlanmıştır..
Ayetlerde bu da açıkça var.. 

Yaratılışımızdaki fıtratta var olan, yani güncel tabirle; bize kodlanmış olan bir takım özellikleri yerinde ve gerekli şekilde kullanmadığımızdan, aslında çoğu zaman fıtrata ters yaşıyoruz.  

Fıtrat kelime manası olarak; yaratılmış bütün mahlûkatın temel yapısı, karakteri ve ayrıca insanoğlu için ise; iyiye, doğruya ve güzele doğuştan gelen yatkınlığı ifade eder.  

Rabbimiz bizlere verdiği fıtratla, doğuştan iyi ve doğru olma halinde yaratmıştır zaten. “Fıtrat Ayeti” olarak ta bilinen Rum sûresi 30. ayette bunu net olarak anlayabiliriz. (Bu ayete de siz bakın:) 

Biraz daha açalım… 
Örneğin kötü bir koku aldığımızda ki tiksinme hissini birisi mi öğretti bize?  

Veya çirkin, korkunç bir şey gördüğümüzde ki korkuyu?  

Hayır tabii ki, fıtraten iyiye, doğruya, güzele doğuştan yatkınız…  

Veyahut bir bebek düşünelim; doğduğunda hangi içgüdü ile doğar? Acziyetinden kaynaklı sarıp sarmalanma ihtiyacı, ihtiyaçlarını gideremediği için yardıma muhtaçlığı, yakaladığı parmağımızı eliyle sımsıkı tuttuğundaki güven arayışı… 
Biraz büyüdüğünde ise sorguları…  

Neden, ne için, nasıl… 
Sorgunun başlaması fıtratında olan güvenme ve inanma ihtiyacındandır.  

Hz. İbrahim’in putperest bir kavîmde, daha çocukluk çağında iken bu sorgularla tevhîd inancına ulaşması da fıtrat için en güzel örnektir.  

Fıtratın, ya da yeni tabirle “bilişsel kodlamanın” akılla kesiştiği yer îmandır.  

Utanma duygusu, adalet duygusu, sevme/sevilme arzusu vb fıtrat olduğu gibi, bunları doğru ve güzel haliyle yaşamak ise aslında îmani haldir. 

Bu şekliyle fıtrî yaşamak insana huzur, tersi istikamette yaşamak ise huzursuzluk verir değil mi? 

Mesela; yalan söylemek, kalp kırmak, hak yemek, edep dışı yaşamak, zulmetmek vs, zaten fıtrata terstir ve kişi dinî inancını, günahını düşünmese dahi bu eylemler onu vicdanen ve insanî olarak rahatsız edecektir.  

Çevre etkisiyle, şeytanın vesvesesiyle veya nefsimizle hareket ederek yaptığımız bu eylemlerden dolayı hissettiğimiz bu huzursuzluğu, yine fıtratımızda olan sebep-sonuç ilişkisini kurarak: 

Ama arkadaşımda yapıyor"
"Herkes böyle"
"O bunu hak etmişti"
"Benimki pembe yalan” vb gibi içsel bahaneler sunarak anlatmaz mıyız? 

Anlatırız, anlatıyoruz!
Neden?
Yine fıtratımızda vâr olan "vicdanınımızı" rahatlatmak için! 

Hadi bu şekilde dünyada "VİCDANI" susturduk diyelim... 

Peki ebedî âlemde?
Hesap gününe inandık diyorsak ve bu sadece sözde değil ise(!) 
İşte o zaman bu bahane ettiğimiz “herkes”in o günde yanımızda olmayacağını, Rabbimizin bize ilahî kelâmında yüzlerce kez uyararak hatırlattığı ve üstünlük vesilemiz olarak bize bahşettiği aklımızla görmemiz gerekmez mi?  

Gerekir ki; o günde o bahane ettiklerimizin hiçbirinin, bir faydası olmadığını bu dünyada iken fark edip ona göre yaşayabilelim. 

Kul nefsin hevâsına kapılıp veya şeytanın /şeytanlaşmış insanların vesveselerine uyarsa! 

Çok güzel(!), dolu dolu(!) yaşamak istediği dünyada bile(!) 

*İç hesaplaşmaları
*Vicdan muhasebeleri
*Aldığı karşılıklar
*Vs,vs.. 

Tüm bunlar ve daha fazlasıyla huzursuzluk hissetmeyecek mi?
Hissedecek ya da hislerini bastırıp yaşayacak! 

Ee, ömrü elbet bitecek! 

Sonra?
Ebedî hayatta vaat edilen gerçekle yüz yüze kalacaktır.  

Orada yani hesap günü geldiğinde bu "HERKES"  işe yaramazsa yerine "ŞEYTAN" kullanırız diyorsak.. 

Yani: "Allah'ım şeytana uydum ben, o beni kandırdı" deriz diye düşünüyorsak!!
O da işe yaramayacak bilelim... 

Çünkü Rabbimiz; kullarının iman gücünü imtihan edileceği dünya için, kıyamete kadar müsaade verdiği ve bu işi bilerek yapan şeytanın, insanoğlunu nasıl kandırdığını ve hesap günü kullar “kandırıldım” dediğinde vereceği cevabı yine Kur'an'da vermiş! 

Buyrun bakalım:
Hesaplar görülüp iş bitirilince şeytan şöyle der: “Allah size gerçekleşmesi kesin olan bir vaatte bulundu; ben de size öylesine vaatte bulundum fakat sözümde durmadım. Aslında benim size istediğimi yaptıracak bir gücüm de yoktu. Sadece ben sizi inkâra çağırdım, siz de bana uydunuz!” (İbrahim Sûresi-22)  

Rabbimiz bunu bile(!) Kur’anı Kerim’de ayet olarak bize bildirmişken hâlen neden akıl edemeyiz?  

Bırakın etrafımızda olan; fıtratımıza, kulluk şuuruna, helal/harama uymayan giyimlerini, yaşam şartlarını, para kazanma şekillerini, karakterlerini taklit ettiğimiz insanları yani "HERKESİ"! 

Vazife olarak bizi yoldan çıkarmaya çalışan şeytan bile hesap günü bize, “kanmasaydın” diyecek! miş!! 

KANMAYALIM!  

Özellikle yaşça büyük isek, dilimizde bir türkü “Nereye gidiyor bu gençlik!”  

CEVAP: “Heyhat! Bizim onların önünde açtığımız yollara”  

Zaman değişti!
Herkes böyle!
Kim yapmıyor ki?
Bir kereden bişey olmaz!
Önemli olan sensin!
İçin temiz olsun yeter! 

Vs isimli yollardan gayet sağlam adımlarla ilerliyorlar!   

Ve bu yolları biz açıyoruz önlerine!
Çünkü biz yapıyoruz zaten bunları.. 

Çok şey var söyleyecek ama…  

Ez cümle.. 

Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kişidir” hadis-î şerifinden yola çıkarak; 
Elimize!
Dilimize!
Hayatımızın her ânına!
Her alanına! 

Rabbimizin bize verdiği o mükemmel, doğru, iyi fıtrata uygun ve diğer mahlukatların üstünde verdiği “akıl” nimetini de kullanarak şekil verebiliriz..

Vermeliyiz!

Vermeliyiz ki hesap gününde; bırakın "HERKESİ"!

Görev(!) îfa eden şeytan bile hiç bir günahımıza ortak olmayacak! 


AKLETMEZ MİSİNİZ? ” diyor Rabbimiz…  

Son bir bilgi:
TDK der ki:
HERKES: İnsanlar bütünü, çoğunluğu.
HERKESÇİLİK: Alelâdelik, bayağılık, sıradanlık... 

Biz HERKES diye diye HERKESÇİ (Bayağı, sıradan, alelâde) olmak istiyor muyuz? 

"Hem deme ben de HERKES gibiyim.
HERKES  dediğin sana kabir kapısına kadar arkadaştır, bilesin!" 

Düşünmeye, düşündürmeye niyetle.. 

Kabir kapısına gelince geride bıraktığımız “herkesin” hayırlı ve iyi insanlar olması..
Ve bizimde etrafımızdakilere “hayırlı ve iyi herkes” olabilmemiz duasıyla... 

                                                                 VESSELAM…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —