Bulgaristan’da son haftalarda yaşanan tartışmalar, yüzeyde birey merkezli görünse de, aslında çok daha derin bir yapısal sorunun yansıması. Peevski’nin çıkışları, kullandığı dil, etnik kartı masaya sürmesi… Bunların hiçbiri tek başına açıklanamaz. Çünkü mesele, bir kişinin karakteri veya siyasi üslubu değil; onu mümkün ve etkili kılan düzen.
Bu nedenle konuya başka bir açıdan bakmak gerekiyor:
Peevski bir neden değil, sonuçtur.
Son 30 yılın siyasi, ekonomik ve kültürel yapısının ürettiği bir sonuç.
1. Etnik Kart Neden Hâlâ Çalışıyor?
Bulgaristan’da etnik kimlik, özellikle Türk azınlık söz konusu olduğunda, hiçbir zaman gerçekten çözümlenmiş bir mesele olmadı. Vayrodov (Възродителния процес) döneminin travması kapanmış bir yara değil; kabuğu var ama alttan hala sızlıyor.
Devlet bu konuyu hiçbir zaman açık bir şekilde:
yüzleşerek,
özür dileyerek,
hukuki süreci tamamlayarak,
mağdurların onurunu iade ederek
çözmedi.
Bu boşluk, siyasete benzersiz bir manipülasyon alanı bıraktı.
Bugün Peevski’nin yaptığı şey, aslında bu yaraya parmak basıp onu kendisine ait bir araç haline getirmeye çalışmak. Eğer devlet geçmişle hesaplaşmış, etnik barışı kurumlarla sağlamlaştırmış olsaydı — hiçbir politikacı böyle bir söylemi kullanamazdı. Kullanırsa da etkisi olmazdı.
2. Azınlık Bölgeleri Neden Hâlâ “Oy Deposu” Olarak Var?
Tütün üreticileri, kırsal bölgeler, yoksullukla boğuşan köyler… Bunların tamamı 30 yıldır sistematik olarak ekonomik olarak zayıf tutuldu.
Neden?
Çünkü yoksulluk, bağımlılık yaratır.
Ve bağımlı toplumlar, oy vermek için korkuya, sadakate, şantaja açık hale gelir.
Bu nedenle:
Fabrika açılmaz,
tarım modernize edilmez,
altyapı yapılmaz,
insanlar kasıtlı olarak siyasete muhtaç bırakılır.
Bu yalnızca Peevski’nin değil — DOST’tan DPS’ye, GERB’ten müttefiklerine kadar birçok aktörün faydalandığı bir mekanizma.
Dolayısıyla Peevski bugün “benim insanlarım” derken aslında gerçek bir temsil ilişkisi değil, yıllardır süren bir bağımlılık ilişkisi konuşuyor.
3. Devlet Neden Böyle Figürleri Yükseltiyor?
Bu sorunun cevabı bireysel değil, sistemsel.
Bulgaristan’da güç, üç eksende yoğunlaşıyor:
Ekonomik ağlar (medya, finans, ticaret)
Güvenlik ve yargı kurumları
Siyasi pazarlık masası
Bu mekanizmalardan birine sahip olan herkes, diğerleriyle de bağlantı kurarak “dokunulmaz” bir statü oluşturabilir. Peevski bu ağların tam kesişiminde duruyor.
Dolayısıyla onun yükselişi bir tesadüf değil:
Bazı siyasetçiler için eline şantaj aracı verdiği için,
bazıları için finansal destek sağladığı için,
bazıları için ise ortak düşmanı(ları) kontrol ettiği için “kullanışlı” bir figür.
Yeni imajı — zayıflamış, modernleşmiş, devlet adamı kıvamına getirilmiş — sistemin kendi üzerine sürdüğü bir ciladır.
4. Toplum Neden Artık Tepki Veriyor?
Bugün Peevski’nin söylemleri eskisi kadar kolay kabul edilmiyorsa, bunun nedeni bireylerin değişmesi değil, toplumsal eşiğin değişmesidir.
Sosyal medya artık korkuyu kırdı.
İnsanlar birbirlerinin sesini duyuyor.
Genç kuşak etnik şantajı yemiyor.
Kırsal bölgelerde bile bilgi akışı hızlandı.
Devleti kimin gerçekten yönetip kimin sadece poz veriyor olduğu daha görünür hale geldi.
Bu nedenle Peevski’nin agresif çıkışı “güç gösterisi” değil, tam tersine güçsüzlük işareti. Maskenin tutmadığının, imajın çatladığının ve eski yöntemlerin işe yaramadığının göstergesi.
5. Tehlike Nerede?
Tehlike ne Peevski’nin kendisi ne de onun söylemi.
Asıl tehlike, sistemin etnik gerilimi bir güvenlik supabı olarak kullanmaya hazır olması.
Etnik gerilim:
hükümet krizlerini örtbas eder,
ekonomik skandalları unutturur,
mafyatik yapıların üzerini kapatır,
seçmeni hizaya sokar.
Bu nedenle bazı aktörler için bir miktar gerginlik, hatta “kontrollü kaos” faydalıdır.
Bu noktada Türklerin, Pomakların, Bulgarların ya da herhangi bir grubun sokakta çatışması değil; yönetilemez bir politik kırılma yaşanması ihtimali ciddi risk.
6. Çözüm Kimlikte Değil, Siyasetin Dönüşümünde
Farklı açıdan bakıldığında mesele şu gerçeklikle yüzleşiyor:
Peevski gitse bile sistem aynı kalırsa, başka bir Peevski çıkar.
Bu döngüyü kırmanın yolu:
azınlık bölgelerini ekonomik olarak güçlendirmek,
kamu kaynaklarını şeffaflaştırmak,
yargıyı bağımsızlaştırmak,
yolsuzluğu cezalandırmak,
medyanın tekelleşmesini kırmak,
kimliği oy aracı olmaktan çıkarmak.
Etnik barış, “biz bir aileyiz” sloganlarıyla değil, kurumlarla korunur.
Sonuç: Sorun liderlerde değil, sistemde
Bu perspektiften bakınca Peevski büyük bir figür değil; büyük bir sorunun semptomu.
Toplumsal gerilimden korkmak doğru, çünkü kötü yönetilirse ülkeyi gerçekten yaralayabilir.
Ama çözümü şiddette aramak yanlış, çünkü o zaman kazanan yine sistem olur — kaybeden ise halk.
Gerçek dönüşüm:
korkusuz gazetecilerden,
bilinçli gençlerden,
fikri olan yurttaşlardan,
artık “oy deposu” olmayı reddeden insanlardan,
etnik kimliğin pazarlık konusu olmasına karşı çıkan herkesin ortak mücadelesinden gelir.
Bu açıdan bakıldığında mesele Peevski’nin sözleri değil — onu alkışlayan düzenin değişip değişmeyeceğidir.