Bazı insanlar vardır; bir aile toplantısında sözü alınca önce “öğüt verir”.
Cümle nasihatle başlar, ortasında hakaret belirir, sonunda küfür patlar.
Garip olan şudur:
Bunu eşine, çocuğuna, damadına, gelinine yapamaz; ama kardeşine, yeğenine, akrabasına yapmayı kendinde hak görür.
Bu kişiler, aile içi iletişimin en sarsıcı fay hatlarıdır. Deprem sessizdir; fakat yıpratıcı etkisi yıllar süren bir sızı bırakır.
Peki kimdir bu insanlar?
Neden iyiliği bile zehirleyerek yaparlar?
Neden yaptıkları yardımın içindeki merhamet değil, tepedeki kibir hissedilir?
Neden her ailede benzer bir karakter mutlaka bulunur?
Bu soruların cevabı, üç katmanlı bir analizle anlaşılabilir: psikolojik, sosyolojik ve felsefi.
Psikolojik Katman: Kırılgan Ego, Bastırılmış Öfke ve Telafi Davranışı
Bu tiplerin temel özelliği kırılgan bir egoya sahip olmalarıdır.
Yüksek ses, sert söz, aşağılayıcı üslup—bunların tamamı bir savunma mekanizmasıdır.
Asıl amaç üstün görünmek değildir; zayıf görünmemektir.
Çocukluklarında çoğu zaman:
• değersiz hissettirilmişlerdir,
• duygusal olarak ihmal edilmişlerdir,sevgiden mahrum kalmışlardır sevilmemişlerdir.
• otorite karşısında ezilmişlerdir.
Bugün yetişkinlikte “nasihat adı altında öfke kusmaları”, o dönemden kalan içsel yaraların dışavurumudur.
İyilik yaparlar ama bunu bir güç gösterisine dönüştürürler. Yardım ettikten sonra ezmeleri, aşağılamaları, başa kakmaları tam da bu yüzden:
İyilikten çok üstünlük duygusuna ihtiyaçları vardır.
Bu kişiler “sütünü deviren inek” metaforunun yaşayan hâlidir:
Bir güzellik yapar, sonra öyle bir hareket eder ki o iyilik tüm anlamını kaybeder.
Sosyolojik Katman:
Yanlış Yorumlanan Otorite ve Borçlandırma Kültürü
Toplumda “aile büyüğü” kavramı güçlüdür.
Fakat bazı bireyler bu rolü doğru yorumlayamaz ve kendilerini:
• disiplin kaynağı,
• düzen sağlayıcı,
• aile moral polisi
zannederler.
Büyük olmayı merhamet ve hikmetle değil; baskı ve dayatma ile özdeşleştirirler.
Sosyolojik olarak bu durum, yardımın bir dayanışma değil, borçlandırma aracına dönüşmesi demektir.
İşte bu yüzden yaptıkları her destek:
• bir beklenti,minnet duygusu ile bağlamak.
• bir üstünlük,
• bir hesap defteri
gibi işlenir.
Aile sistemi bu karakterdeki kişiler nedeniyle giderek gerginleşir.
Bir müddet sonra herkes onun yanında tetikte durur; çünkü bir cümlenin nereden başlayıp nerede patlayacağı belli değildir.
Felsefi Katman: Gücün Ahlâka Üstün Kılınması
Bu insanların tutunduğu temel felsefi tavır şudur:
Haklı olmak önemli değildir; güçlü olmak önemlidir.
İyilik bile güç aracı olarak yapılır.
Sözün bedeli vardır.
Yardımın karşılığı vardır.
Saygının sınırı tek taraflıdır.
Bu tavır, ahlâkın özünden sapmış bir güç felsefesinin ürünüdür.
Ahlâkî davranış, sonuçtan değil niyetten güç alır.
Ama bu kişiler için niyet değil egonun doyumu esastır.
Felsefi açıdan bakıldığında bu davranış, insanın kendi iç dünyasıyla çatışmasının dışa vurumudur.
İçte huzur yoktur; bu yüzden dışa huzur verilemez.
Sonsöz : Bu İnsanlar Ailenin “Görünmez Yükü”dür
Bu bireyler, aynı anda hem iyilik yapar hem iyiliği bozar.
Hem sahip çıkar hem kırar.
Hem destek olur hem çökertir.
Hem ağabey gibidir hem karşı tarafı kardeşlikten soğutur.
Aileler yıllar içinde bu tip insanları “kırmadan idare etmeye” çalışır. Fakat fark edilmesi gereken şudur:
Aile bağlarını diken üzerine kuramazsınız;
sevgi tehdit altında yeşermez.
Bu tip insanlar değişebilir mi?
Evet, ama genellikle zor bir içsel yüzleşme olmadan değişmezler.
Değişim, baskıyla değil, farkındalıkla gerçekleşir.
Her ailede bu karakterin bir versiyonu mutlaka vardır.
Onları anlamak, onlara teslim olmak anlamına gelmez;
sadece kendi duygusal sınırlarımızı korumak için gereklidir.
Necat KACAN
Eğitimci Araştırmacı Yazar