Hadi Önal

Tarih: 28.11.2025 11:03

NEDENLERİN İZİNDE(43)

Facebook Twitter Linked-in

ADI: TÜRKİYE CUMHURİYETİNİ YOK ETME PROJESİ

 

Nedenlerin İzinde” adını verdiğim yazı dizisinin bugün 43.’sü ile büyük Türk milletine seslenmek istiyorum. 

Bilindiği üzere Türkiye Cumhuriyet’i: anayasanın ilk dört maddesi ile vücut bulan halk egemenliğine dayalı demokratik, lâik, sosyal bir hukuk devletidir. Yasama, yürütme, yargı bileşenleri bu hukuk devletinin üç temel ayağıdır. Bu güçler arasındaki ilişkiler, devletin işleyişinin oluşturur. Yasama organı, yani TBMM’si yasaları yapar, halkı temsil eder, kamu politikalarını belirler; bütçe onaylama, denetim gibi işlevleri yerine getirir. Yürütme organı, yani hükümet, yasaları uygular, devletin günlük işleyişini sağlar, kamu hizmetlerini sunar, yasamanın ve anayasanın öngördüğü politikaları uygular, ülke savunmasını sağlar. Yargı;  hukukun üstünlüğünü ve adaletin sağlanmasını temin eder, anayasal hakları korur, hukuka aykırı eylemleri denetler ve vatandaşların haklarını korur. Bu güçler birbirlerini denetler ve dengeler, böylece tek bir güç merkezinin aşırı güç kazanması engellenir.

Peki, günümüz Türkiye’sinde bu ölçüler içerisinde bir devletten bahsetmek mümkün mü? Kuvvetler ayrılığının ortadan kalktığı, ucube bir sistemle yasama, yürütme ve yargının tek elde toplandığı bir ülkede haktan, hukuktan, demokrasiden bahsedilebilinir mi? Yer altı ve yer üstü varlığının yağmalandığı bir ülkede ekonomik bağımsızlıktan söz edilebilinir mi? Cemaat ve tarikat marifeti ile ordusu itibarsızlaştırılarak yıpratılan bir ülkenin gücü olur mu? Milli Eğitim üzerinde oynamaları sonucu oluşan bu kaosla bir yere varılması mümkün mü? Sınırları yolgeçen hanına dönmüş bir ülkenin varlığı ve devamlılığı nereye kadardır? 

Türkiye Cumhuriyeti bu hale hemen getirilmedi. Önce Türkiye Cumhuriyeti felaketine sebep olacak olan "Medenî ve Siyasî Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme, 04.06.2003 tarihinde 4868 numaralı olarak kanunlaştırıldı. Ardından topyekûn milletin malı olan maddi varlıkları- yeraltı ve yerüstü zenginlikleri “babalar gibi” satıldı. 2009-2015 tarihleri arasında çözüm süreci başlatıldı. İmralı Kandil, Oslo üçgeni ile oluşturulan dayatmalar Dolmabahçe mutabakatı ile karara aşamasına getirildi. Ardından yapılan ihanet fark edildi. 230 güvenlik mensubunun Hendek çatışmaları sonucu şehit edilmesiyle milli birlik ve bütünlüğümüze vurulacak bu darbe önlendi.

 Oyun bitti mi? Bitmedi. Devlet, altından çıkılamayacak bir biçimde borçlandırıldı. Halk, yoksullaştırıldı. Uygulanan öngörüsüz ve çapsız dış politikalarla sınırlar yolgeçen hanına döndürüldü. Türk kimliği yok edilmeye çalışıldı. Andımız okullardan kaldırıldı. FETÖ gibi cemaat yapılanmasının devletin kılcal damarlarına girmesine müsaade edildi. Ordu yıpratıldı. FETÖ paralel yapısı, 15 Temmuz 2016’da darbe yapacak kadar güçlenmesine göz yumuldu hatta teşvik edildi. 253 kişinin ölümüne sebep olan bu girişim sonunda FETÖ paralel yapısının verdiği zararı telafi etmek adına KHK’larla devlet yönetildi. Askeri okullar, askeri hastaneler kapatıldı. Adalet yeniden ve istenilen biçimde düzenlendi. Fiilen uygulanan bu yönetim biçimi 16 Nisan 2017 şaibeli referandumuyla hukuken meşrulaştırıldı. Böylece dünya hukuk tarihinde olmayan tek adam yönetimi vücut buldu. Böylece kuvvetler ayrılığı rafa kaldırıldı. Kurulan korku imparatorluğu ile yasama, yürütme, yargı tek adama bağlandı. TBMM’si ve Sayıştay olmak üzere devletin denetim mekanizmaları devre dışı bırakıldı. Başta TRT olmak üzere bütün televizyon kanalları iktidarın borazanı yapıldı. Türk aile yapısı üzerinde büyük oyunlar oynandı. Ahlaki yapı çökertildi, moral değerler sıfırlandı. Gençlerin hayallerine kurşun sıkıldı. Yandaş bir kişiye dokuz ekmek, yandaş olmayan dokuz kişiye bir ekmek politikasıyla halk iyice fakirleştirildi. Vatandaş enflasyon ve faiz dişlileri arasında ezdirildi. Ülke mafya babalarının uyuşturucu baronlarının, kara para aklayıcılarının cenneti haline getirildi. İdealleri olmayan, aidiyet duygusu köreltilmiş, salt kendini düşünen, umursamaz, kavgacı, küfürbaz bir gençlik yetiştirildi. Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi, adli, hukuki, askeri, idari, medeni ne varsa felç edildi. Amaç; ulus devlet Türkiye Cumhuriyetini yıkmak, Lozan’ı devre dışı bırakmak, Kanal İstanbul gibi projelerle Montrö’yü delmek 1923 öncesine dönerek Sevr’i hortlatmaktı. Türk toplumunu onursuz, köle toplumu haline getirmek etnik ve mezhep kavgalarına sürüklemek ve nihayetinde yıkmaktı. 

Gelinen noktada: “Şimdilik” koskoca Türkiye Cumhuriyetini temsil eden Gazi TBMM’si 52.000 insanımızın katline sebep olan bir terör örgütünün başının emir ve direktiflerine muhtaç ve bekler hale geldi, getirildi. ABD, İngiltere ve İsrail üçgeninin bu topraklar üzerinde oynadıkları böl, parçala yok et oyunu ile bu utanç, bu onursuzluk millete yaşatıldı, yaşatılıyor.

 Şimdi yeniden ve yüksek sesle “Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini” okumak zorunda ve uygulamak mecburiyetindeyiz. Yoksa? 

 

Hadi ÖNAL/ 28 Kasım 2025 /ELAZIĞ   

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —