Ortadoğu, artık haritaların değil hesapların çizildiği bir coğrafya. Devletler, ittifaklar, örgütler ve enerji hatları arasında görünmez bir satranç oynanıyor. Tahtanın merkezinde Türkiye var. Ancak taşları süren el çoğu zaman görünen değil — perde arkasında, tarih boyunca “vekâlet savaşlarını” ustalıkla yöneten İngiltere var. ABD, sadece “görünen el”; oyunun stratejik aklı hâlâ Londra’da.
Büyük Oyun: İsrail, İran ve Yeni Haritalar
Bugün bölgede “Büyük Ortadoğu Projesi” adıyla anılan plan, aslında 19. yüzyılın İngiliz sömürge mirasının güncellenmiş versiyonu. Hedef değişmedi:
Türkiye, Irak ve Suriye.
Bu üç ülke, hem enerji hatlarını hem de medeniyet yollarını birbirine bağlayan omurgayı oluşturuyor.
İsrail bu planın merkezinde. Nil’den Fırat’a uzanan “Büyük İsrail” hedefi artık sadece bir söylenti değil; harita ve strateji belgelerinde yıllardır işleniyor. Bu hedefe giden yolu ise İran’ın politik manevraları açtı.
İran, sözde “anti-Siyonist” bir duruş sergilese de, attığı her adım İsrail ve ABD lehine sonuçlandı.
• Lübnan’da Hizbullah’ın kontrolsüz eylemleri İsrail’in işgaline meşruiyet kazandırdı.
• Yemen’deki vekalet savaşları Körfez dengelerini altüst etti.
• Suriye’de “rejimi destekliyoruz” söylemiyle sahaya girip hiçbir somut adım atmadı.
Sonuçta İran, “Batı karşıtı” görüntüsüyle aslında Batı’ya meşru müdahale zemini hazırlayan bir aktöre dönüştü.
Yeni Aktörler: İngiltere’nin Sessiz Dönüşü
Uzun yıllar boyunca bölgeye mesafeli gibi görünen İngiltere, 2025’te Musul-Kerkük hattında yeniden üs kurarak Ortadoğu sahnesine güçlü bir dönüş yaptı.
BP’nin milyarlarca dolarlık petrol anlaşmaları, bu dönüşün ekonomik ayağı.
Irak’taki merkezî hükûmetle yapılan anlaşmalar, sadece enerji değil; yeni bir nüfuz bölgesi inşasıdır.
Bu adımların arkasında, İsrail’in enerji güvenliğini sağlama ve Avrupa’ya petrol akışını kontrol etme amacı yatıyor.
Suriye’deki karışıklıklar, Hayfa hattının yeniden işler hâle gelmesiyle doğrudan bağlantılı.
Yani, her çatışmanın ardında petrol, her petrolün ardında da İngiliz aklı var.
Türkiye’nin Stratejik Hamlesi: Masada Olmak Yetmez, Masa Kurmak Gerekir
Suriye’nin kuzeyinde terör koridoru adı altında şekillenen yapılanma, ABD’nin ve İsrail’in ortak projesidir.
YPG, SDG adını alınca, terör örgütü bir anda “müttefik” statüsüne yükseltildi.
Bu sadece isim değişikliği değil, uluslararası algı operasyonunun bir parçasıydı.
Bugün Batı medyasında “Rojava” ifadesi normalleştiriliyorsa, bu Türkiye’nin değil, Batı’nın dil mühendisliğinin başarısıdır.
Oysa Türkiye, bu süreci tersine çevirebilecek en güçlü ülke.
Nasıl mı?
Cihat Yaycı’nın da işaret ettiği gibi, Türkmeneli hattı bu oyunun kırılma noktasıdır.
Ovaköy’den geçecek yeni “Kalkınma Yolu” projesi, sadece ekonomik değil, jeopolitik bir karşı hamledir.
Barzani kontrolündeki bölge yerine Türkmen bölgelerinden geçen bir hat, hem terör koridorunu keser hem Türkiye’nin enerji güvenliğini sağlar.
Masada Bilek Güreşi, Altında Tokalaşma
Uluslararası ilişkilerde görünen tablo çoğu zaman sadece “bilek güreşidir.”
Asıl anlaşmalar, masanın altında yapılır.
ABD ile İran’ın birbirine düşman görünmesine rağmen Irak’ta aynı zeminde buluşması tesadüf değildir.
İngiltere’nin sessizliğine rağmen sahada belirleyici olması da öyle.
Bu oyun, dostluk değil çıkar ilişkisi üzerine kuruludur.
Sonsöz : Türkiye Uyanık Olmak Zorunda
Bugün Hatay’ı Suriye içinde gösteren haritalar, yalnızca dijital bir hata değildir.
Yavaş yavaş zihinlerde “bölünmüş Türkiye” fikrinin sindirilmesidir.
Bu nedenle, Türkiye artık “tepkisel diplomasi” yerine ön alıcı strateji geliştirmelidir.
Türkmeneli hattı, 30 kilometrelik güvenli bölge, enerji bağımsızlığı ve kültürel bütünlük — hepsi bu yeni yüzyılın zorunluluklarıdır.
Küresel satrançta taş olmak değil, tahtayı kuran taraf olmak gerekir.
Aksi hâlde, her hamle bir sonraki kaybın habercisi olur.
Necat KACAN
Eğitimci - Araştırmacı Yazar