“Nasıl da yalnızlaşıyoruz giderek…
Nasıl da yabancılaşıyoruz gitgide…”
Bu cümleler artık yalnızca toplumsal bir kırılmayı değil, hem içsel dünyamızda hem de dijital hayatımızda yaşanan büyük bir dönüşümü anlatıyor. Çünkü modern insan, aynı anda iki türlü yabancılaşma yaşıyor: kendisinden ve gerçek insani temaslardan.
Artık yalnızlık sessiz bir odaya çekilmek değil;
bazen en parlak ekran ışığının tam ortasında beliren gölgemiz.
Bir bildirim sesiyle neşelenip, aynı hızla boşluk hissine geri dönmemiz.
Dijital kalabalıkların tam ortasında, kendi iç sesimizi duyamaz hâle geliyoruz.
Etrafımızda binlerce “bağlantı” var ama bir o kadar da kopuğuz.
Sanki her paylaşım, her mesaj, her takipçi bize yakınlık sunuyor gibi…
Oysa çoğu zaman, ilişki sandıklarımız sadece yansımalar.
Ama mesele yalnızca teknoloji değil. Asıl uzaklaştığımız, çoğu zaman kendi iç dünyamız.
Hayallerimizi görev listelerine dönüştürdük.
Hislerimizi aceleye getirdik.
İçimizdeki gerçek benlikle dışarıya sunduğumuz kimlik arasındaki mesafe büyüdü.
Belki de “Biz miyiz bu insanlar?” sorusu aslında şu anlama geliyor:
Hâlâ kendimize benzeyen insanlar mıyız? Yoksa algoritmaların şekillendirdiği bir gölgeye mi dönüştük?
Çünkü artık duygularımız bile hızın ritmine ayak uydurmak zorunda kalıyor. Kırıldığımızda hemen geçsin istiyoruz. Sevindiğimizde hemen paylaşmaya koşuyoruz. Aksi halde yaşadığımız anın değeri yokmuş gibi geliyor. Gerçeklik duygumuz giderek sarsılıyor; “olmak” ile “görünmek” arasındaki çizgi inceliyor.
Dijital yabancılaşma ile içsel uzaklaşmanın buluştuğu bu noktada ortaya çıkan şey ise sessiz, derin, görünmez bir yalnızlık.
Bizi en çok tüketen de bu: kendimizi duyamamak.
Belki de çıkış yolu, ekranı değil kendimizi yeniden açmakta.
Bir bildirim sustuğunda oluşan sessizliği fırsata çevirmek;
içimizdeki sesi yeniden duyabilmek;
bir yüzü ilk kez gerçekten görmek;
bir “Nasılsın?” sorusunu gerçekten merak ederek sormak…
Ve belki de en önemlisi:
Kendimize sormak:
Bugün kendime ne kadar yakınım?
Çünkü kendimize yaklaşmadan kimseye yaklaşamayız.
Ve birbirimize yaklaşmadan yalnızlığı yenemeyiz.
Yabancılaşmanın panzehiri hâlâ aynı:
Gerçek temas, gerçek duygu, gerçek insan.




