Gökalp Şentürk


NEREYE GİDİYOR BU TOPLUM?


Öğretmene yapılan saygısızlık ve ardından gelen şiddet görüntüleri ülke gündemine oturdu. Öğretmenin hastanelik hale gelmesi, ardından “şikayetçi değilim” demesi… İşte tam da burada, bir haber metninin ötesine geçen bir çürüme fotoğrafı beliriyor karşımızda.

Bugün sorum şu: Nereye gidiyor bu toplum?

1960’lardan 1990’lara uzanan bir zaman yolculuğuna çıkalım.
O dönemler; aile, okul ve toplumun birbirine yaslandığı, birbirini tamamladığı yıllardı.

1960’larda bir öğretmenin önünde ceket iliklenirdi. Öğretmen, aile büyüğü kadar kıymetliydi. Devlet otoritesi, toplum terbiyesi ve aile içi disiplin aynı çizgide buluşurdu.

1970’ler çalkantılıydı evet; sokaklar bölünmüştü, kutuplaşma artıyordu. Ama buna rağmen bir öğrenci, okul kapısında öğretmenini gördüğünde sesini kısar, saygıda asla kusur etmezdi. Çünkü o yıllarda utanmak, ayıp duygusu, aile terbiyesi hâlâ yürürlükteydi.

1980’lerde modernleşme hız kazandı. Teknoloji, şehirleşme, yeni akımlar… Ama öğretmen hâlâ devletin, milletin geleceğini yoğuran bir mimardı. Yine de toplumdaki dönüşümün ilk çatlakları bu yıllarda belirmeye başladı.

1990’larda popüler kültür, medya, hızlı şehir hayatı… Gençlik daha özgür görünüyordu ama aslında daha yalnızdı. Aile, okul, mahalle ve toplumun oluşturduğu koruyucu çember yavaş yavaş incelmeye başlamıştı.

Ve bugün…
Bir öğretmene saldıran evlat yetiştiren bir noktaya geldiysek, mesele yalnızca bir öğrencinin hatası değildir.

Bu, toplumsal bir zaafın, yıllar içinde büyüyen bir değer erozyonunun, “ayıp” duygusunun kaybedilişinin fotoğrafıdır.

Öğretmen “şikayetçi değilim” diyorsa…
Bu, öğretmenlik mesleğinin kutsallığını, fedakârlığını gösterir.
Ama aynı zamanda bizim ayıbımızı, bizim eksikliğimizi de yüzümüze vurur.

Bugün bu toplumda herkesin sorması gereken soru şudur:
Çocuğa saygıyı kim öğretiyor?
Utanmayı kim öğretiyor?
Vefayı, hürmeti, edebi kim öğretiyor?

Aile zayıflamış, okul yalnızlaşmış, medya denetimsizleşmiş, sosyal platformlar değer aşındıran mekânlara dönüşmüşse; sonuç da budur.

Milliyetçilik, sadece bayrak sallamak değil;
bu milleti ayakta tutan değerleri korumaktır.
Öğretmene saygı, o değerlerin en başında gelir.

Ve unutulmasın:
Öğretmen sadece töreyi, Orhun Kitabeleri’nin emirlerini veya Kur’an’ın hikmetini anlatmaz.
Bu milletin çocuklarına fizik, kimya, biyoloji, matematik; yani pozitif bilimlerin omurgasını da o öğretir.
Bize medeniyeti kuran aklı, bilimi, mantığı kazandıran da öğretmendir.
Bir öğretmene uzanan el, yalnızca değerlerimize değil, bilimin ışığına da saldırmış olur.

Bir öğretmenin incitilmesi, bir kişinin yaralanması değildir:
Bir milletin hafızasına, aklına ve geleceğine vurulan darbedir.

Ve acı bir gerçek daha var:
Geçim derdiyle boğuşan, ekonomik kaygılarla bunalan bir öğretmenin verimliliği de, toplumsal saygınlığı da zamanla erir.
Bir öğretmen, ay sonunu düşünmek zorunda kaldığında; enerjisi, motivasyonu, öğrencisine ayıracağı nefesi eksilir.
Toplumun ona vermediği değeri, çocuk da vermez.
Güçlü öğretmen olmazsa, güçlü toplum da olmaz.

Bugünden sonra yapılması gereken bellidir:

Değerler eğitimi kâğıt üzerinde değil, hayatta karşılığı olan bir mekanizmaya dönüşmeli.

Aileler, “sınav başarısı” kadar “terbiye başarısı”nı da önemsemeli.

Medya ve sosyal platformlar, gençliği uçurumlara sürükleyen içeriklere karşı sorumluluk üstlenmeli.

Okul idareleri, öğretmeni yalnız bırakmayacak güçlü disiplin sistemlerine sahip olmalı.

Ve en önemlisi: Öğretmenin ekonomik ve sosyal itibarı yükseltilmeli.


Çünkü bir millet, öğretmenini korumuyorsa geleceğini de koruyamaz.

Bu toplum toparlanabilir mi?
Elbette toparlanabilir.
Biz Türk Milleti’yiz; binlerce yıllık birikimi, töresi, vicdanı, omurgası olan bir milletiz.
Ama bunun yolu, değerlerimizi yeniden inşa etmekten geçer:

Saygıyı öğreterek…
Utanmayı öğreterek…
Tarihimizi ve inancımızı doğru aktararak…
Gençliğin enerjisini millî bilinçle yoğurarak…
Ve öğretmeni geleceğin mimarı olarak yeniden yücelterek…

Bugün bir öğretmene yapılan saygısızlığa üzülüyorsak, yarın daha ağır bedeller ödememek istemiyorsak, şimdi harekete geçmeliyiz.

Çünkü mesele bir öğretmen değil…
Mesele bir milletin geleceği.

Ve o gelecek, bizim elimizde.

Strateji Uzmanı
Gazeteci – Yazar
Gökalp Şentürk