Yine güncel bir konuyu kendi alanımızda ele alalım..
Antidepresan Kullanmak Haram mı?
Şaka:)
Elbette böyle bir soru yok :)
Bu bir "soru" değil ancak, artık çok büyük bir SORUN!
SORUN, ÇÜNKÜ İSTATİSTİKLERE GÖRE NÜFUSUN %60'I ANTİDEPRESAN KULLANIYORMUŞ!*
Bu istatistik çalışmalarından birisi sağlık bakanlığının:
Bakanlığı’nın 2021 yılında yayımladığı ‘Sağlık İstatistikleri Yıllığı’na göre, Türkiye’de antidepresan kullanımı 2010’da yüzde 33 iken, 2021’de yüzde 53’e ulaşmış.
Bu sayı 2021'den sonra güncellenmemiş bakanlık tarafından..
Ayrıca ülkelerdeki ekonomik faaliyet alanlarında 1961 yılından bu yana istatistik çalışmaları yapan OECD'ye (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü) göre ise:
“2013 yılında 37 milyon 258 bin 388 kutu olan antidepresan kullanımı 2023 yılında 65 milyon 451 bin 831 kutuya çıkmış"
2025 yılı itibari ile bu rakamlar ile yüzdelik bakarsak da 60’ları geçmiş durumdaymış!
Yine OECD verilerine göre, Türkiye Avrupa’da antidepresan ilaçlara en çok harcama yapan ülkeler listesinde "dördüncü" sırada imiş!
Kullanım Oranı %60!!
Bu ne demek?
Her yüz kişiden 60’ı antidepresan kullanıyor!
Türkiye nüfusunun ortalama 85 milyon olduğunu düşünürsek, 51 milyon kişi!
Çok büyük bir rakam değil mi?(!)
Toplum olarak depresif bir ruh hali ile yaşayan bir orduya dönüşmüş resmen!
Ve bu rakamlara göre artık "Modern Dünya" insanı olarak, yanımızda bulundurma zorunluluğumuz olan "iki" şey olmuş..
Birincisi mâlum, telefonlarımızdı..
İkincisi de bu sayılara göre artık antidepresan galiba!!
Bu işin istatistik boyutu...
Sebepleri ise çok çeşitli..
Genel adı "STRES"
Alt başlıkları:
*Ekonomik kaygılar
*Gelecek kaygısı
*Yalnızlaşan, yalnızlaştıran aile yapısı *Bitmeyen kıyas kültürü
*Mahalle baskısı
*Dijitale mahkum olmuş zihinler
*Çıkarcı ilişkiler
*Çarpık ilişkiler.....
Sayın sayabildiğiniz kadar..
Hepsinin tek sonucu var:
BAŞA ÇIKILAMAYAN STRES!
Bunların hepsi depresyonun görünür sebepleri evet..
İstatistik veya psikoloji kısmı bizim işimiz değil elbette..
Köşemize, yani ilahiyat alanlı ve dînimize bakan yönünü ele alabilmek için bu sayıları ve bilgileri verdim.
Olayın vehametinin farkına varabilmemiz gerekiyor..
Çünkü tüm bu sebeplerin altında çok ama çok derin kırılmalar yatıyor.
Örnekler ile gidelim..
Sosyal medya!
Sözde(!) mutluluğunu vitrinlere taşıyan kişiler için sahte bir podyum gibi değil mi adeta?
Bir çok kişinin "mükemmel" görünen(!) hayatını izleyen "sıradan" bir kişi, kendi hayatını eksik sanıyor meselâ...
Bu en basit etkisi!
Hayatını eksik(!) görünce; ahlar, vahlar, şikayetler "neden ben" yahut "neden ben değil" ler, kıskançlıklar, özentiler, ümitsizlikler vs..
Ya da; günümüzde istisnasız her kesimin iliklerine kadar hissttiği ekonomik belirsizlik, geleceğe dair kaygı..
Aile bağları zayıflaması, zayıfladıkça büyüyen yalnızlık hissi...
Modern(!) çağın hız döngüsü..
Yetişememe kaygısı..
Tüm bunlar yaşanınca, "DEPRESYON" dediğimiz şey başlamış olmuyor mu?
Elbette, hemde en afillisinden!
Hele birde yine "sosyal medya psikologlarının(!)" kötümserliğe sürükleyen analizlerini, kendine uyarlamışsa kişi...
İşlem tamam!
NUR TOPU GİBİ, "MUSMUTSUZ" BİR DEPRESYON HASTAMIZ DAHA OLMUŞ DEMEKTİR...
Her 100 kişiden 60'ı!
Kaldı ki bu sayı, sadece ilaç kullananların sayısı...
Ya ilaç kullanmayanları da eklesek?
Tam anlamıyla bir FECEAT!
Peki neden bu haldeyiz?
Nasıl bu hale geldik?
Suçlu hep ekonomik kriz, etrafımızdakiler, yaşam standartlarının kötülüğü vs, vs mi?
Yoksa eksiklik bizde mi?
Anlam arayışı kaybolduğunda, kişi neden yaşadığını bilemediği için boşlukta savrulur!
Bize tüm dünya hayatını, nimetleri bahşeden Rabbimizden uzaklaştıkça, kalbin ışığı söner!
Tüketim kültürü bize mutluluğu satın alınabilir bir şey gibi gösterirken, alınan her şey sadece beş dakikalık tat veriyor..
Ve insanoğlu doymuyor..
Memnun olmuyor!
Satın alınamayacak şeyleri dahî, hemen tüketmek de yine doyumsuz ve mutsuz ediyor..
Ulaşabilecek bir hedef kalmıyor çünkü..
Mesela; günümüzdeki kız-erkek ilişkileri!
Din adına; yasak-günah, haram-helal...
Ya da ahlak adına, edep-haya duygusu olmayınca..
Bu hassasiyeti gütmek için iman da eksik kalınca..
Kaybedilen, çabucak tüketilen şeyler sadece bedensel değil!
Ruhsal ve duygusal olarak da et-ki-li-yor.
Tükettik ve bittiii...
Ne kaldı hedefte?
Hiç!
Sonuç:
-Ben seninle mutsuzum yaaa..
İç ya da "DIŞ(!)" ses:
-Ee, değiştir o zaman!
Sonra?
Yine amaçsız, kuralsız, kaidesiz yaşamaya "tüketmeye"...
Tükettikçe yetmiyorsa level atlamaya..
Doyumsuzluğa, mutsuzluğa devam...
Veee, antidepresan zamanı!!
Bunun suçlusu da ekonomi mi, şartlar mı, ailemiz mi?
Günmüzün "aydın(!)" Psikologlarına göre EVET!
Çünkü "sensin" önemli olan(!)
Senin ne istediğin(!)
İstediğini yapmakta özgürsün(!)
Ya İman?
Kulluk?
Allah'ın koyduğu yasaklar?
Vediği ölçü, denge?
Bunların hepsinin "bizi korumaya yönelik olduğunu" ANLAYABİLMEMİZ için bize verdiği AKIL?
BUNLAR NEREDE?
???
Ya da hayata dair yaşanılan diğer sıkıntılar..
Oldukça çok evet, kabul..
İnsanın avazı çıktığı kadar "YETEEER" diye bağırası geliyor, bu da kabul...
Ama tüm bu sıkıntılar karşısında unuttuğumuz, atladığımız bir şey var sanki..
Bugünün insanı olarak bizler huzuru yanlış kapılarda arıyoruz..
Tevekkül zayıflayınca en basit sıkıntılar bile devleşiyor..
Yahut zaten dev gibi olan sıkıntılarda yine tevekkül eksikse, iman zayıfsa, dua yoksa, ümit de biter!
Bu bir kısır döngü aslında..
Çünkü Rabbimiz Kur’ân’da açıkça ve net bir şekilde uyarmış bizi :
“Kim de benim kitabıma sırt döner ve beni anmaktan uzak durursa, şüphesiz dünyada onun için sıkıntılı, dar bir geçim vardır; kıyâmet günü de onu kör olarak diriltip huzurumuza getireceğiz."
(Tâhâ Sûresi-20/124)
İste bu kısır döngü sonucu daralan sadece geçim değil; ruhumuzun ta kendisidir.
Bu ayet, bu yönüyle bize manevi çöküşümüzün sonucu olan "ANTİDEPRESAN İHTİYACIMIZIN" sebebini açıklamıyor mu?
İmanın zayıflaması!
İbadetin ihmal edilmesi!
Ve sonuç olarak kişinin Rabbinden uzaklaşması!
Ez-cümle..
Çağımızın hastalığı olan DEPRESYONUN en önemli sebebi içimizdeki manevi boşluktur..
Rabbimizle irtibatı kesmektir..
Emirlerini yerine getirmemektir..
Yasaklarına uymadığımızdan kaynaklı sonuçlardır..
Herkes Rabbimizin emrettiği üzere:
*Kendi hakkına riayet etse..
*Aile içi dengeleri sağlam olsa..
*Haram-helal gözetse..
*İsraftan, gösterişten kaçınsa..
*Edepli, hayâlı yaşasa..
*Olan, olmayanla paylaşsa..
*Herkes "doğru sözlü" olsa..
Daha sayfalar dolusu yazılabilir ama, herkes sadece "bunları" bile başarsa..
Sorun kalır mı?
Tüm bunları yaptık ve halen mutsusuz, yine de ilaç ihtiyacımız varsa..
İşte tam bu noktada da Rabbimiz bizi bizden iyi bildiğinden dolayı; koyduğu bu düzen sonrası, yine de huzur arayışında olan biz kullarına "reçete hükmünde" diyor ki:
"Kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur” (Ra’d Sûresi-13/28)
Tercihtir bu nihayetinde...
Gerçekten hastalık boyutu ile ilaç kullananları dışarıda tutarak yazıyorum..
Sıkıntılatımızı gözden geçirelim..
Bir yerde bir eksiklik var mı diye bakalım..
Çünkü antidepresanı bu şekilde kullanmak, tıpkı mide ülseri olan birinin ağrı kesici alması gibidir..
Anlık ağrısı dinebilir..
Ama yara iyileşir mi?
Aksine; tedaviye yönelik bir ilaç olmadığından belki zaman kaybıyla daha çok ilerler, yara daha da derinleşir...
Sonra o ağrı kesici bile etki etmez hale gelir..
Antidepresanlar da aynı mihmalde; bugün 5mg, 1yıl sonra 10 mg, sonra 20 vs...
Sonuç?
Yara duruyorsa, tedavi olmadan pansuman yapıyorum, üstünü örtüyorum demektir..
Hele bir de bu yara fizîlki bir yara değilken!
Ruhsal ve manevî bir yarayken..
Ve tedavisi belli iken!
Belli ama "Modern Tıbbın" çözemediği şekilde belli!
Çünkü Kalbimizin Bir Halkası Eksik!
Çünkü depresyonun görmediğimiz asıl yüzü: "Manevî Açlık"
Huzuru kendimiz kaybettik!
Bile isteye..
Nasıl mı?
Unuttuğumuz "İMAN DENGESİ" ile!
Şimdi tekrar arıyoruz..
Nerede?
Haplarda!
Ruhumuz Çöküyor!!
Ama Biz Hâlâ Hap Yutuyoruz?
Hani bir deyim vardır ya "Hapı Yuttuk" diye..
Bu kafayla hepimiz reelde de, mecazen de; bu dünyada da, ahirette de cidden "HAPI YUTMUŞUZ" demektir..
Tekrar yazıyorum; "hastalık" türü farklı olduğundan antidepresan kullananlar dışındaki kişilere sözüm...
Antidepresanın "tedavi eden türü" henüz icat edilmedi diyoruz ya hep..
Yanlış bilgi!
Asırlardır var..
Yeter ki biz prospektüsünü doğru okuyalım..
Rabbin huzurundan uzaklaşan, dünyaya kör ve ümitsiz bakar!
Yeni nesil bir cesaret türü bu..
Antidepresan kullandığını açık yüreklilikle(!) söyleyebilmek..
Aynı açık yüreklilik ile kaçtığımız, kaybettiğimiz..
Hap kutularının içine gizlediğimiz "HAKÎKATLER"i söyleyebilsek keşke..
Belki o zaman o kimyasallar yerine en doğal, en fıtrî yöntem ile yani bize;
"En Sağlam Sırdaş, En Hakîki Dost"
Olan Rabbimiz ile şifalanırız..
En sağlam ve en güvenilir terapi odası olan "secdede" kendimizi açabiliriz..
Hem orada konuştuğunuz orada kalır emin olun...
Yıllar sonra kimse bizim hikayemizi yazmaz...
Hikayemizin yazıldığı kitap 3-5 sezonluk dizi film olmaz..
Psikolji seminerlerlerinde konuşulmaz..
"Filanca.." diye başlayan cümlenin öznesi biz olmayız..
Derdimizi "zaten bilene" Rabbimize anlatırız..
Utanırız belki, ama yargılanmayız..
Utandığımız şeyi tekrar yapmaktan belki vazgeçeriz..
Belki derdimizin dermanını vermek için "O'na" terapi seansına gitmemizi bekliyordur Rabbimiz kim bilir....
Yıllar önce okuduğum bir kitaptan beni çok etkileyen bir bölüm vererek bitireyim..
KUL RABBİNİ UNUTUR!
AMA RABBİ ONU BEKLER...
KUL RABBİNİ TEKRAR UNUTUR!
RABBİ ONU YİNE BEKLER..
KUL RABBİNİ "HEP" UNUTUR!
AMA RABBİ ONU "HEP" BEKLER...
OLAKİ KUL İHTİYAÇ DUYDU RABBİNE..
HATIRLAR RABBİNİ BİRDEN..
GELİR HUZURUNA..
RABBİ ONA, SÜREKLİ UNUTMUŞ OLSA DA..
İŞİ DÜŞTÜ DİYE GELSE DE..
SORMAZ, SORGULAMAZ..
KOVMAZ HUZURUNDAN
KUL BU KEZ HATIRLAMIŞTIR MECBUREN!
"RABBİİMM" DER
RABBİ İSE HEPSİNE RAĞMEN!
YİNE DE "BUYUR KULUM" DER...
Hiç bir şey için geç değil..
Huzur bulmak ise maksat,
Önce "HUZURA" varmak gerek..
Yeterki o kapıda kalalım..
Dağlar yükü derdimizi asıl sahibi ile, Rabbimiz ile paylaşalım..
Yükümüzü veren de O..
Hafifletecek güçte olan da...
Rabbim hepimize "KÂMİL" bir iman..
Gücünü îmandan alan bir akıl..
Nefsimizi yenecek güçte bir irade..
O'nun kulu olma bilinci..
Ancak O'nun koyduğu kurallara göre yaşadığımızda huzur bulacağımız inancı..
Ve O'nun "herşeye gücü yeten olduğu" îtîkâdını nasip eylesin inşallah..
Huzur bulmak, mutlu olmak, unutmak vs gibi sebeplerle..
İçimizdeki boşlukları "hapla" değilde "hakîkatle" doldurmaya vesile olsun duasıyla...
VESSELÂM....




