Rafet Ulutürk


Bulgaristan'da Sivil Toplumun Tasma Altındaki Hâli


“Dernek tabelaları vardı ama vicdanlar kilitliydi.”

Demokrasinin kalbi yalnızca sandıkta atmaz. Bir milletin ruhu; meclisten önce sokakta, köyde, dernekte, okulda, camide hayat bulur.
Ne var ki Bulgaristan’daki Türk toplumunun sivil sesi, yıllar içinde ya susturuldu ya da kontrollü bir alana hapsedildi. Dernekler açıldı, kültür merkezleri kuruldu ama çoğu halkın değil, düzenin bir uzantısı hâline geldi.

Dernek Değil, Dilsiz Daireler

Sivil toplum dediğimiz şey; halkın gönüllü sesi, vicdanı ve hafızasıdır.
Ancak uzun süre boyunca bu yapılar, tepeden inen projelerin uygulayıcısına dönüştürüldü. Hakikatin değil, suskunluğun destekçisi oldular.

Devlet ya da siyasi aktörlerden fon alan pek çok yapı, “gerçeği” değil “isteneni” konuştu. Derneklerin içinde fikir dolaşmadı; biat, çıkar ilişkileri ve protokol alışkanlıkları dolaştı.

Kimlik İçin Değil, Proje İçin Toplananlar

Kültürel faaliyetler, geçmişi yaşatmak için değil; dışarıya “bir şeyler yapılıyormuş” izlenimi vermek için düzenlendi.
Anma programları, bir süre sonra ruhunu kaybedip protokol konuşmalarının sahnesine dönüştü.

Camiler için kermesler azalırken, kahve sohbetleri çoğaldı.
Gönüllülük yerini “proje görevlisi” zihniyetine bıraktı. Böylece halkı örgütleyen değil, halkı yöneten bir sivil toplum modeli ortaya çıktı.

Gerçek Sesler Kapının Dışında Kaldı

Hakikati dile getirmek isteyen dernekler ise ya dışlandı ya da maddi–manevi destekten mahrum bırakıldı.
Bazıları fişlendi, bazılarına karalama kampanyaları açıldı. Çünkü düzenin en çok korktuğu şey şuydu:

“Halk gerçekten örgütlenirse, kimse onu kontrol edemez.”

Bu korku, yıllarca gerçek sivil toplumun önüne duvar ördü.

Peki, Sivil Toplum Ne Zaman Dirilir?

Dernekler tabela olmaktan çıkıp milletin derdine ortak olduğunda…
Kültür merkezleri sadece düğünlerin değil, tarihin, kimliğin ve hafızanın konuşulduğu mekânlara dönüştüğünde…
Gençler “görev için” değil gönülden katıldığında…

Ve en önemlisi, projeler değil vicdanlar konuşmaya başladığında…

İşte o zaman gerçek sivil toplum yeniden doğar.

Aksi hâlde elimizde, adında Türk olan ama içinde suskunluk barındıran yapılar kalmaya devam eder.