Dünyanın birçok yerinde takvim 25 Kasım’a dönerken, aslında hepimizin aynı utanç aynasına baktığını biliyorum: Kadına yönelik şiddet, bugün yalnızca bireysel bir ahlak sorunu değil; toplumların vicdanını, devletlerin ciddiyetini ve erkeklerin insanlığını sınayan bir eşiktir.
Bugün Türkiye’de ve dünyada kadınlar, sadece sevmek istedikleri için, mutlu olmak istedikleri için, kendi hayatlarının sözünü kendileri söylemek istedikleri için hedef hâline geliyorlar. Bu topraklarda bir kadının en büyük tehlikesi çoğu zaman yabancı bir düşman değil, en yakını… Eşi, sevgilisi, kardeşi, hatta o çok övündüğümüz “aile yapısı” içinde koruması gereken kişi…
İşte tam bu yüzden 25 Kasım, bir anma değil; bir hesaplaşma günüdür.
Biz erkekler yıllarca “kadınlar başımızın tacıdır” dedik ama tacı parlatsak da başın ağırlığını hiç anlamadık. Oysa bir toplumun gerçek gücü, kadınlarının korkmadan yürüdüğü sokaklarda, rahatça nefes aldığı evlerde, eşitçe söz söylediği masalarda ölçülür. Bir ülkenin kalkınmışlık seviyesi; yollarının genişliğiyle değil, kadınlarının özgürlüğüyle belirlenir.
Bugün bir gerçeği kabul etmek gerekiyor:
Kadınlar korunmak değil, eşitlenmek istiyor.
Duyulmak değil, ciddiye alınmak istiyor.
Sevilirken bile incinmemek istiyor.
Ve bu bir lütuf değil; bir insanlık hakkıdır.
Siyaset, toplum ve devlet burada susamaz. Şiddeti “aile içi mesele” gören her anlayış, şiddetin ortağıdır. Kadının yaşam hakkını koruyamayan her siyaset, devlet olma vasfını sorgulamalıdır. Çünkü kadınların adalet beklediği bir ülkede hiçbir erkek gerçekten özgür değildir. Şiddetin olduğu yerde sevgi kirlenir, toplum çürür, gelecek yaralanır.
Kadının değeri, sadece anne olduğunda değil; sadece iyi sevgili, iyi eş, iyi evlat olduğunda değil…
Kadın sırf kadın olduğu için değerlidir.
Varlığıyla, sözüyle, zekâsıyla, emeğiyle…
Unutmayalım:
Bir kadın özgürse, bir toplum ilerler.
Bir kadın güvendeyse, bir ülke büyür.
Bir kadın gülüyorsa, bir millet nefes alır.
Bu satırları yazarken kalbimden tek bir temenni geçiyor:
Bir gün 25 Kasım’ı anmak zorunda kalmadığımız bir ülke…
Kadınların hayatta kalmak için değil, hayatı dolu dolu yaşamak için mücadele ettiği bir ülke…
Ve ben inanıyorum; bu değişim güçlü kadınlarla değil, önce bilinçli ve onurlu erkeklerle başlayacak. Kadını koruyan değil, yanında duran, yanında durduğunu söylerken de ona yük olmayan erkeklerle…
Bugün, her kadın için sözümüz olsun:
Kadına yönelik şiddetle mücadele sadece bir günün değil; erkek olmanın, insan olmanın, vatandaş olmanın namusudur.
Fahri İNAL
Siyaset Danışmanı | Stratejist | Analist | Yazar




