Eskiler boşuna dememiş: “İt ürür, kervan yürür.” Ama bugün kervan yürümüyor; biri çekiyor, diğerleri sürükleniyor. Yürüdüğünü zannedenlerin ayak izi yok, sadece tasmanın sürtünme sesi var. Hayatta ilerlediğini sanan kimi insanlar, aslında bir başkasının iradesiyle yer değiştiriyor. Bırakıldıkları an durmaları da bundandır. Çünkü yürümeyi hiç öğrenmemişlerdir.
Bir fıkra anlatılır eskilerden. Köyün birinde biri varmış; ne iş verilse batırırmış. Bir gün muhtar bunu yanına almış, “Ben varken senin sırtın yere gelmez,” demiş. Adam gerçekten yükselmiş; sesi çıkmış, sözü dinlenmiş. Gün gelmiş muhtar değişmiş. Bizimki aynı kahvede aynı masaya oturmuş ama kimse selam vermemiş. Kahveci dayanamamış sormuş: “Ula sen dün buranın ağasıydın, bugün ne oldun?” Adam başını önüne eğmiş: “Muhtarın gölgesi çekildi,” demiş. İşte tasma budur; gölge gidince güneş yakar.
Atalarımız “Rüzgârla yükselen yaprak, rüzgâr dinince yere düşer” derken bunu kastediyordu. Bugün birçok insanın yüksekten düşme korkusu yok; çünkü zaten ayakta durmuyorlar. Bir el tutuyor, bir omuz itiyor, bir kapı açıyor. Kendilerine ait olan tek şey ise kibirleri. Onu da hep başkasının gücüyle parlatıyorlar.
Bir başka eski söz vardır: “Başkasının bıçağıyla kesilen et, kasabın olur.” Makamı, parayı, itibarı başkasının eliyle kesenler de eninde sonunda o kasabın malı olur. Ne itiraz edebilirler ne de yön değiştirebilirler. Tasma boyundadır artık; gevşese de düşmez.
Bir fıkrayla daha anlatayım. Hoca’ya sormuşlar: “İnsan neden yanlışta ısrar eder?” Hoca gülmüş: “Çünkü doğruya tek başına yürümek gerekir,” demiş. Yanlışta kalabalık vardır, omuz vardır, itekleme vardır. Doğruysa yalnızlıktır. Tasmalı hayatlar yalnızlığa dayanamaz. O yüzden biri çekmezse düşerler.
Bugün etrafımıza bakalım. Herkes bir yerlere gelmiş gibi. Ama “her çıkan zirve sanılmaz.” Bazıları tepeye çıkmadı; vitrine kondu. Vitrin camı kırıldığında ilk onlar dağılır. Çünkü içleri boştur. Eskilerin “Teneke çok ses çıkarır” sözü tam da buraya yakışır.
Asıl trajedi şudur: Bu insanlar durumlarının farkındadır. Bilirler ki ip koparsa savrulacaklar. O yüzden en çok onlar sadakat nutku atar, en yüksek sesle alkış tutar. “Korkunun ecele faydası yoktur,” ama korku, insanı tasma taşımaya razı eder.
Bir gün tasma tutulmazsa… İşte o gün karakter ortaya çıkar. Kimisi yürür, kimisi oturur, kimisi de ilk kez kendisiyle tanışır. Çünkü “İnsan aynaya yalnız kalınca bakar.” O aynada görülen yüz, başkasının gölgesinden arınmışsa değerlidir.
Son söz yine eskilerden gelsin: “Eğri otur, doğru konuş.” Tasmanın ucunda yaşamak ilerlemek değildir. İlerlemek, kimse çekmeden yürüyebilmektir. Gerisi sadece yer değiştirmektir; insan kalmak değil.