Dünya yeniden güç haritası çizerken, askeri ve siyasi iddiası yüksek ülkeler aynı anda ciddi ekonomik sınavlardan geçiyor. Yüksek borç, enerji baskısı, üretim sorunları, gelir adaletsizliği ve demografik riskler; süper güçlerin vitrindeki ihtişamını gölgede bırakıyor.
Ekonomi yorumcusu Kerem Alkin, son yazısında bu çelişkili tabloyu masaya yatırarak dört büyük aktörün –ABD, Çin, Rusya, Hindistan– ortak kaderini şöyle özetliyor:
“Süper güç kapışması sertleşiyor, ama ekonomi duvara dayanıyor.”
ABD, askeri üstünlüğünü korumakta kararlı; ancak bunun bedeli giderek ağırlaşıyor. Savunma harcamalarının 1 trilyon dolara dayanması, federal borçların hızla yükselmesi ve faiz ödemelerinin 1 trilyon doları aşması Amerikan bütçesini adeta kuşatmış durumda.
Dışarıda küresel liderlik iddiası, içeride ise tam tersi bir tablo var:
Kredi kartı borçları büyüyor,
Barınma krizi derinleşiyor,
Enflasyon halkın günlük yaşamını sıkıştırıyor.
Washington dünyayı tutmaya çalışırken, Amerikalıların önemli bir bölümü ekonomik ağırlığın altında eziliyor.
Çin’in hızlı yükselişinin arkasındaki ihracata dayalı model artık büyük soru işaretleri taşıyor. İç talebi güçlendirmeye yönelik hamlelere rağmen büyümenin motoru hâlâ dış pazarlar.
Ülkeyi zorlayan başlıca faktörler:
Gayrimenkul sektöründe derin kriz,
Rekor seviyeye çıkan genç işsizliği,
Yuanı düşük tutma baskısının halkın alım gücünü sınırlaması.
Pekin küresel rolünü artırmak isterken içeride ekonomik çarklar her zamanki hızla dönmüyor.
Rusya, askeri operasyonlarını sürdürse de ekonomik göstergeler alarm veriyor. Ağır yaptırımlar, teknolojiye erişim kısıtları ve yatırımların kuruması ülkenin uzun vadeli direncini zayıflatıyor.
Enerji gelirleri kısa vadeli nefes olsa da:
Petrol ve gaz fiyatlarındaki baskı bütçe katkısını azaltıyor,
Teknoloji engelleri modernizasyonu frenliyor,
Finans kanalları daralıyor.
Cephede güçlü görünen Rusya, ekonomik alanda manevra kabiliyetini hızla kaybediyor.
Geleceğin süper güç adaylarından biri olarak gösterilen Hindistan, dev nüfusuna rağmen sanayi derinliği, verimlilik ve üretim kapasitesi bakımından hâlâ kırılgan.
Sorunlar açık:
Yüksek nüfus avantajı üretime dönüşmüyor,
Yeterli istihdam yaratılamıyor,
Finansal istikrar zaman zaman sarsılıyor.
Potansiyel var, enerji yüksek; ancak “süper güç” denklemini tamamlayacak ekonomik yapı henüz tam oluşmuş değil.
Bugünün küresel tablosu net bir gerçeği hatırlatıyor:
Askeri güç gösterisi ne kadar büyürse büyüsün, ekonomik dayanıklılık zayıfsa hiçbir süper güç tahtı kalıcı değil.
Borç sarmalı, enerji maliyetleri, gelir eşitsizliği, yaşlanan nüfus ve iç talep yetersizliği; küresel yarışın görünmeyen ama en belirleyici alanı hâline geliyor.
Tarih, en güçlü görünen devletlerin bile ekonomik çöküşle sarsıldığını defalarca yazdı.
Bu nedenle asıl soru artık şu:
“Kim daha büyük orduya sahip?” değil,
“Ekonomik yükü kim daha uzun süre taşıyabilecek?”