Pulur'lu Hasan Ağabey bize bir merhaba yollamış…  

Pulur

Elbette ki işin özünde Hasan Pulur gibi nadide bir değer olunca, bulunduğumuz atmosferde ona göre şekil alacaktı.

Pulur'lu Hasan Ağabey bize bir merhaba yollamış…      

Kendisi yoktu ama adı vardı. 

Esprili ve bir o kadar da eğitici mizah içeren, karıncanın üzerinde gezen ama belini incitmeyen yazılarının, yapılan tahlil sonuçları vardı bize anlatılan. Harbiliği, Dadaşlığı ve Erzurum’un özü Palandöken’in vakarı vardı onu anlatmak için sunum yapanların tamamının dosyasında...

globalbakis.com/ÖZEL-YORUM-HABER

Öncesinde ise Erdal Abinin bir kez daha bu işin hakkını fazlasıyla verdiğinin örnek adımı olan “cümleten merhaba”  girişi vardı salonda. ERVAK Başkanı Eczacı Erdal Güzel’in bu buluşuyla ve özünde gerekçe olarak sunduğu açıklamasıyla da, aslında ciddi ve anlamlı bir uygulama oldu iyi mi! 

Özellikle son dönemlerde toplu açılışlara, toplantılara, çalışmalara ve çalıştaylara mecburen yoklama yapılarak katılım sağlayan ve tüm kadroların artık ezbere anons ilanı edildiği toplantılarda; en alt kademe üyeye kadar tek tek anons etmek ve insanların zamanını bu tür beyin yakan anonslarla tüketmek yerine, harika bir buluş olarak kısaca ve özünde samimiyet içeren bir “cümleten merhaba” diye seslenmek… 

 

 

Değil mi ki daha önceleri yaşanmış örneklerinde olduğu üzere; sırf birileri “vay efendim benden neden bahsetmediniz” diyerekten bize has olan milli hastalığımızı nüksettirip küsecek “bana ne, bana ne ben oynamıyorum diyerek salondan çıkıp gidecek”  diye salonda bulunan tüm insanların kafasını şişirmek yerine, kısa ve öz olarak bir selam ile giriş yapmaya nasıl da ihtiyacımız varmış.

Düşünsenize toplantının durumuna ve konumuna göre kafadan en az yarım saat tasarruf.

Hele bir de belirtilen saatte yani zamanında programlara başlama alışkanlığı getirilse var ya, yeme de yanında yat!

Başımızdan o kadar meşakkatli durumlar geçti ki okumuşsam da hatırlamıyorum ama eminim ki Hasan Ağabeyinin de bu konu üzerine muhakkak bir yazısı vardır…  

Erzurum Kalkınma Vakfı (ERVAK) ve Doğu Anadolu Gazeteciler Cemiyeti (DAGC) birlikteliğinde ve özellikle de son dönemde asli görevi eğitimcilik yanı sıra; spordan, kültüre, sanata ve dahi diğer sosyal sorumluluk dallarına katkıda sınır tanımayan, o yönde adımlarını da her daim sıkı tutan Rektör Hocamız, Prof. Dr. Ahmet Hacımüftüoğlu’nun sevk ve idaresindeki, Atatürk Üniversitesinin başarılı eğitim merkezlerinden sadece bir tanesi konumundaki İletişim Fakültesinin katkılarıyla bir toplantı yapılacağı bildirildi.

Bildirildi derken, sağ olsun Erdal Abi malum iletişim kanalı olan gruptan mesaj yollamasaydı, öncekilerde olduğu gibi bundan da haberimiz olmayacaktı ya neyse… 

“Cümleten Merhaba” denilerek başlanılan ve neredeyse tamamı dolu olan salonda, böylesi muhabbet sıcaklığını görmeyeli uzun zaman oldu diyebilirim. Doğrusunu söylemek gerekirse alışkın olduğumuz ve büyük bir çoğunluğu protokol geçişlerini andıran uzun, can sıkıcı konuşmaların yapıldığı birlikteliklerin üzerine, ara ara gülebildiğimiz bu güzel anma programı bal-kaymak gibi geldi.

Yine bu kadim şehrin kendi evlatlarından olan ve attığı her adımında bambaşka bir başarı hikâyesi bulunan, DAGC Başkanı Ayhan Türkez’in de tıpkı Erdal Abi gibi samimi bir karşılamayla salona yaymış olduğu pozitif enerjisinin keyfiyle; anmaktan öte, bir kez daha sanki de bir “cümleten merhaba” yollamışçasına, doya doya yaşadık Pulur’lu Hasan abimizi…   

İletişim dergâhının merkezinde olup ta; bu dergâhın mürşidi konumundaki kalbinde, gönül bağlılığıyla hizmet etmek için tıpkı isminin özünde olduğu üzere bir samimi yaklaşımını hissettiğimiz ve sanki de bir düğün evi sahibi misali, tüm misafirleriyle tek tek ilgilenen dekan hocamız Prof. Dr. Raci Taşçıoğlu’ nun yaklaşımında, iletişim dergâhında ki maneviyatı görmemek ne mümkündü!

Elbette ki işin özünde Hasan Pulur gibi nadide bir değer olunca, bulunduğumuz atmosferde ona göre şekil alacaktı. 

Ki bu atmosferi oluşturan; Pulur’lu Hasan Ağabeyimizin bize Erdal Abiyle yolladığına inandığımız “cümleten merhaba” sıydı. Her ne kadar resmi adı panel olsa da, Raci Hocamızın sıcak samimiyeti eşliğinde basınımızın bu unutulmaz duayeninin hayat kalitesiydi bize aktarılan.

Aslında; hayatı, yaşadığı ve bize intikal eden ince dersler çıkarıldığı düşünülen bazı olayları, gazetecilik tarzı ve ona benzer pek çok notu düşüldü bizlere.  

Ama gerçek olan tek şey; Aslı Hocamızın, Hakan Hocamızın ve Kadir Abimizin ses tonlarında Hasan Pulur’ u anlatmaları değil, cümlelerinin güzelliklerinde bir kez daha yaşamaları ve bizlere hissettirmeleriydi… 

Kolay mıydı “Olayların ve İnsanların Peşinde Bir Ömür”!

Ve kolay mıydı, o ömrü anlatmak…

 

 

Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesinin Gazetecilik Bölüm Başkanı Doç. Dr. Aslı KÖSEOĞLU olsun, yine Atatürk Üniversitesi İletişim Fakültesinin Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan TEMİZTÜRK olsun ve hatta Gazeteci-Yazar Kadir Sabuncuoğlu olsun; Pulur’lu Hasan’ ı anlatmak için sanki de bir kez daha onun anılarında var olup, onu yaşadılar…

Zor olan ise;

Zor olan ise yapay zekâ denilen sözde akıla danışıp, yorum ve akıl arayanın, insan eliyle oluşturulan bir zekânın yorumuna değer verip, habere yorum katan insanın ta kendisinin eleştirilmesiydi.  

Zor olan, “dün yapılan gazetecilik çalışması ve yarışının” bugün olmadığı ve olmayacağı duygusunun salona aktarılış biçimiydi. 

Sanki de bu sektörde umutların bitiriliş şekliydi.

Hem de yolun ta başında ki o kadar öğrenci içerisinde… 

Ve yine “o günlerin gazetecilerini göremiyorum” diyerek salonda bulunan onlarca gazeteciyi yok hükmünde saymaktı.

Tabii ki yeni Hasan Pulur’ lar çoğalıp yetişecekti; önemli olan onların yolunu ayrıştırarak, ayırarak, sen-ben-o diye çeşitlendirerek, şu cu-bu cu diye isim takarak veya olmayan etik kavramlarının kurulunda sözde yer alarak ve yok hükmünde olmasına rağmen yargılama yoluna giderek, gruplaşarak ve “hep ben” anlayışını aşılayarak, hep aynı renk ve insanlarla görüntü vererek olmayacaktı bu… 

Yeni Hasan Pulur’ lar elbette ki yetişip çoğalacaktı ve bunu da yine kimselerin kalbini kırmadan “cümleten merhaba” diyerek lafı uzatmadan yapanların kalemi olacaktı.

Evet kolay değildi “Olayların ve İnsanların Peşinde Bir Ömür” sürmek. 

Kolay olsaydı şayet dün biz o iletişim dergâhının muhabbet salonunda Pulur’ lu Hasan’ ı bahane ederek toplanmaz ve anmazdık…

Ve

Böyle bir keyifte yaşamazdık… 



Haber Editörü

Vedat Kan

vedudi25@gmail.com
Yorumlar (0)

GÜNDEM

Haberi Sesli Oku