Yakup Aslan-Ulusal Kanal Ankara Temsilcisi
Peki, Suriye’de, Zeynebiyyun ve Fatimiyyun tugayları, Irak’ta Haşdi Şabi, Yemen’de Ensarullah ve Lübnan’da Hizbullah ile hemen her zaman ilişkilendirilen ve bu ilişkilendirme için de gerekli emareleri taşıyan İran İslam Cumhuriyeti’nin Filistin direniş örgütleri ilişkileri özelliklede Hamas ile ilişki düzeyi hangi derinlikte?
Hamas ve İran İslam Cumhuriyeti ilişkileri konusuna girmeden hemen önce İran İslam Cumhuriyeti’nin Filistin meselesine bakışına irdelemekte yarar var. İran İslam Cumhuriyetinin Filistin konusuna yaklaşımı ezber bozacak bir şekilde inanç temelli değildir yani İslami bir hassasiyetin refleksini barındırmamaktadır. Başka bir değişle Filistin meselesinin temelinde işgal edilmiş ilk kıble Mescid-i Aksa söylemi bulunmamaktadır.
İran’ın 1979 İslam Devrimi’nin ardından yanlız İsrail ile diplomatik ilişkileri kopardığı bilinmektedir. İran takvimler 22 Şubat 1979’u gösterdiğinde İslam devrimini ilan etmiş ve İsrail’in Tahran’da bulunan Büyükelçiliğini boşaltarak büyükelçilik bayrak direğine Filistin bayrağı çekmiştir. İsrailli diplomatları sınır dışı eden Devrimci yönetim, artık İsrail diye bir devleri tanımadığını ilan etmiş ve Tel-Aviv yönetimini “Filistin topraklarındaki Siyonist İşgal Rejimi olarak” tanımlamıştı.
Tahran’daki yeni devrimci hükümetin bu refleksi sadece İsrail için sergilediği düşünülür ve bu yanlış bir bilgidir, devrimci yönetimden payını alan bir diğer ülkede Güney Afrika olmuştu. Mollalar bir çırpıda İran’ın ikinci en büyük ticari ortağı olan Güney Afrika ilişkileri bir gecede bitirmişlerdi. İsrail’e uyguladıkları gibi diplomatik ilişkileri kesmiş ve bu yönetimi artık tanımadıklarını ilan etmişlerdi.
İranlılar, İsrail ve Güney Afrika ile ilişkilerin koparılmasının temelinde İslami bir ideolojik yaklaşım değil devrimci bir tutum olduğunu ifade ederler. Zira ilişkilerini kopardıkları iki ülkede de Apartheid sistemi uygulamada idi. İsrail’de Müslüman ve Hristiyanlar, Güney Afrika’da ise siyahlar Apartheid sitemiyle resmi ayrımcılığa tabi tutuluyor, ikinci sınıf vatandaş olarak insan onurları ayaklar altına alınarak yaşam alanları daraltılıyordu.
Dolayısı ile İran’ın, İslam Devriminin hemen ardından sergilediği yaklaşımın sadece İsrail ile sınırlı olmadığının bilinmesin Filistin meselesine yaklaşımını daha iyi kavranmasında yararlı olacaktır.
1979 İslam Devriminin ardından İsrail büyükelçiliği artık Filistin büyükelçiliği olmuştu. Filistin Kurtuluş Örgütü yönetiminde teslim edilen büyükelçiliğin ilk konuğuda Filistin yönetimi lideri Yaser Arafat olmuştu. Yaser Arafat tahran ziyaretinde İmam Humeyni ile de görüimiş kameralara sıcak diyaloglar yansımıştı. İran-Irak savaşında FHK’nın Saddam’dan yana tavır alması ile birlikte özellikle birinci intifada döneminde Tahran’ın Hamas ve Cihad-ı İslami örgütleri ile ilişkilerini artırması ile ilişki kursada Filistin büyükelçiliği hala aynı adreste ve El-Fetih yönetiminin atadığı büyükelçi ile devam etmektedir.
İran, İsrail ile mücadelede sadece Filistinli örgütlerle işbirliğini geliştirmekle kalmadı Filistinli örgütlerin yanı sıra özellikle 1979 İran İslam Devrimi’nin ardından Lübnan’da etkinlik gösteren İsrail karşıtı örgütlerle de ilişkisini derinleştirdi. Lübnanlı örgütlerle ilişkilerde Mustafa Çamran ve İmam Musa Sadr gibi örgütlenmede etkili lider isimlerin Lübnan’da faaliyet göstermesi Lübnan’da İsrail karşıtı örgütlerin oluşmasında ve gelişmesinde etkili oldu.
Aslında 1979’dan öncede İranlılar Lübnan’da bulunan Şii toplumu ve Filistinli diğer grupları İsrail’ karşı direniş için örgütlemeye başlamışlardı ki bu direniş 1979 İslam Devrimi sonrası İran Devrim Muhafızları’nın da desteği ile sahada yeni bir döneme girmişti. İran sekiz yıl devam eden Irak savaşına rağmen Lübnan ve Suriye’ye bir Tugay devrim muhafızı göndererek İsrail karşıtı örgütleri eğitmiş hatta bu Tugay gerektiği durumda da İsrail karşıtı askeri operasyonlarda harekete geçmişti. Hafız Esad’ın o dönem Suriye’de İsrail karşıtı etkinlik gösteren İranlı askeri unsurlara ve Filistinli örgütlere sağladığı kolaylıklarda İran-Suriye ilişkilerinin zor koşullarda işbirliğinin de temellerini oluşturan unsurlardan sayılabilir.
İsrail karşıtı tün örgütlere destek veren İran’ın Hamas’a da desteğini ilan etmiş ve Hamas İran ilişkileride başlamıştır. İran İslam Devrimi Lideri Ayetullah Hamaney’in 5 Mart 2011’de Cuma namazı hutbesinde ‘’Biz İsrail’e karşı verilen bütün mücadeleye müdahil oluyoruz 33 gün savaşının zaferinde de, 22 gün savaşının zaferinde de bizim rolümüz olmuştur. Bundan sonrada dünyanın neresinde Siyonist rejimle karşı karşıya kalan her millet ve örgüte destek verecek arkasında duracağız ve bu gerçeği söylemekten de hiç çekinmiyoruz” diyen Ayetullah Hamaney yine 15 Kasım 12018’de şunları söylüyor, “Biz Filistin’i destekliyoruz, biz Filistinlilere yardım ediyoruz ve edeceğiz bu durumada bir gizlilik atfetmiyoruz aslında bütün İslam âlemi Filistin’in arkasında durmalıdır” demiştir. Bu açıklamalar şunu göstermektedir ki İran’ın Hamas’a olan desteği Hamasın örgüt yapısı, inancı ve ideolojisi ile ilgili değildir. İran, Siyonizm karşıtı her örgütü, halkı ya da ideolojiyi desteklemeyi kendisine bir görev olarak algılamaktadır.
İran’ın Hamas ilişkileri Hamas siyasi kanadı liderlerinden Halid Meşal tarafındanda yakın bir tarihte dile getirilmişti. Meşal yaklaşık bir yıl önce El Cezire ile yaptığı bir mülakatta İran İslam Cumhuriyeti ile olan ilişkileri başlığında “Bizim İran ile ilişkilerimiz hiçbir zaman kesilmedi ve İran’da kendilerinin zor koşullarında bile bize verdiği desteği bırakmadı ancak Hamas’ın İran ile ilişkilerinde her zaman bağımsız ve Filistin halkının milli çıkarları doğrultusunda ilişki kurmuştur” şeklinde konuşmuştu.
İran, Hamas, Hizbullah, Ensarullah gibi Batı Asya’da var olan örgütleri tamamen kendisine bağlı örgütler olarak değerlendirmemekle birlikte ortak hedefte birlikte olduklarını da gizlememektedir. Hamas’ın, Suriye iç savaş sürecinde özellikler siyasi kanadın Esad karşıtı bir tutumu benimsemesine rağmen, Beşar Esad’a masada ve sahada desteğini sunan İran, Hamas ile ilişkisini koparmadı.
İran Devrim Muhafızlarından bir grubun “Hamas Suriye sahasında karşımızda biz bunlara destek vermemeliyiz” görüşüne karşın bu talebin Hizbullah Genel sekreteri Hasan Nasrallah tarafından boşa çıkartıldığı bilinmektedir. Esad saflarında savaşan Hizbullah’ın Genel sekreteri Hasan Nasrallah İran’a, Hamas’a verdiği desteği kesmemesi yönünde talepte bulunduğu ve bu talebinde Tahran tarafından kabul edildiği Hizbullah’a yakın kaynaklarca doğrulanmaktadır.
Tüm bunlara rağmen Hamas’ı İran’ın güdümünde bir örgüt olarak göstermek hem Hamas’ın mücadelesine ve iradesine saygısızlık hem de İran’ın bu konudaki hassasiyetine gerçekçi değil kötü niyetli yaklaşımı ortaya koymaktadır.
Aslında gerçekte olan, İran’ın hem Hamas ile hem Hizbullah ile hem İslami Cihad ile hem Ensarullah ile ve hatta Haşdi Şabi ile olan ilişkilerinde her zaman belirli ve ortak hedef doğrultusunda desteklediği ve onları kendi güdümünde bir örgüt olmaya yönlendirmediğidir. Bu görüşü birçok örnekle güçlendirmek mümkündür, örneğin Irak’ta Haşdi Şabi ve İran’ın ilişkisi… ABD’nin Iraktaki askeri varlığına karşı mücadele buradaki ortak amaç iken Filistin ve Lübnan’da bulunan örgütlerle ortak amaç ise İsrail işgaline karşı direniştir.
Hamas’ın İran’ın güdümünde bir örgüt olmadığının en büyük göstergelerinden biride Hamas’ın İran ile hasım sayılabilecek körfez ülkeleri ile ilişkilerinin derinliği sayılabilir. Hamas özellikle “Arap Baharı” diye adlandırılan dönemde Türkiye ile de çok köklü ilişkiler kuran bir hareket olarak karşımıza çıktı. İran ile Türkiye’nin özellikle Suriye’de karşı saflaşmasına rağmen Tahran Hamas’a verdiği desteği sonlandırmadı, yine Hamas’ın Suudi Arbistan ilişkileride bunun en belirgin örneklerindendir.” İran’ın güdümündeki” Hamas’ın bu denli bağımsız hareket etmesinin hayatın olağan akışına ters olacağı da dikkate alınmalıdır. Dolayısı ile Hamas hür iradesi ile dilediği siyaseti ve ilişkilerini bağımsız bir şekilde belirlemiş ve uygulamaktadır ve herhangi bir ülkenin arka bahçesi değildir.
İran’ın Hamas’ı güdümünde bir örgüt olarak görmediğinin bir örneği ise 33 gün savaşı sürecinde yaşanmıştır. Bu savaş başladıktan hemen sonra İran'da Devrim Muhafızlarının bazı generalleri Hizbullah’ın neden savaştan önce İran’a bilgi vermediği, İsrail askerlerinin esir alınması bilgisinin kendilerine neden verilmediğine tepki göstermiş ve bu durumdan medya aracılığı ile haberdar oldukları için rahatsızlıklarını dile getirdikleri çeşitli kaynaklarca aktarılmaktadır. Bu itirazlara yanıtın ise İran İslam Devrimi Rehberi Ayetullah Hamaney tarafından verildiği yine aynı kaynaklar tarafından aktarılmıştır. Kaynaklara göre Ayetullah Hamaney “Hizbullah bu operasyonun bilgisini neden önce bize versinki? Hizbullah ne yapacağını kendisi bilir, biz sadece onların kararlarını desteklemekle mükellefiz” dediği aktarılmaktadır.
İran İslam Cumhuriyeti’nin Hamas ile ilişkisi seksenlerin sonunda başlasa da Hamas’a verilen maddi destek, Hamas’ın talebi doğrultusunda 2000’lerde başlamıştır. İran’ın Hamas’a olan desteğinide mali ve teknolojik yardımlar başlıkta toplamak mümkündür. Mali yardımlar bakımından net rakamlar bilinmese de kimi kaynaklar ayda 6 milyon Dolar’dan 30 milyon Dolar’a kadar ulaştığını belirtmektedir. Elbette bu rakam hem İran hem de Hamas tarafından doğrulanmadığı için bunu resmi bir veri olarak değerlendirmek mümkün değildir.
İran’ın Hamas’a destek sunduğu bir diğer başlık ise teknoloji alanındadır. İran bir dönem Hamas ve diğer İsrail karşıtı örgütlere silah ulaştırmaya çalışsa da bu teknik anlamda oldukşa meşakatli ve transferi güç koşullarıda beraberinde getirdi. İran özellikle kendi içerisinde gelişen füze teknolojisi ile birlikte Hamas dâhil bu örgütlere silah vermek yerine silah teknolojisini özelliklede füze mühendisliğini aktarmıştır. Bu sayede örgütler füzeler başta olmak üzere kendi silahlarını üreten bir teknolojiye ulaşmışlardır.
Resmi olarak doğrulanmasa da Hamas ile Hizbullah üyesi birçok gencin çeşitli mühendislik alanlarında özellikle füze teknolojisini öğrenmek üzere İran’da mühendislik eğitimi aldıkları bilinmektedir. Bu anlamda Hizbullah ve Hamas’ın özellikle füze yapımı konusunda geniş bir mühendis kadrosuna sahip olduklarıda çeşitli istihbarat örgütlerinin raporlarında yer almaktadır. Bu etkin mühendis kadrolarının örgütlere katkısını yaklaşık kırk günü aşan İsrail saldırılarına karşı menzilleri azımsanmayacak binlerce füzenin yıllardır abluka altındaki Gazze şeridinden İsrail’in işgal ettikleri toprakların derinliklerine doğru ateşlendiği gerçeği ile görmekteyiz.