Çakma Atatürkçü ve CHP'li geçinen fırıldaklar işte size Atatürk ve Atatürk 'un kurduğu CHP.! ' beni kişisel olarak eleştirmekten CHP yönetimi olarak artık vaz geçin...
Kararlıyım ve sizin siyasi olarak çürümüşlüğünüzü artık pazara çıkaracağım...Kemalist Hareket'i bu saatten sonra değil siz ' bu diriliş hareketini Atatürk’ün kurduğu bu cumhuriyette hiç kimsenin durduramaz.!
Ve Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet 100 yılına gidemeden AKP’nin çürümüş çağdışı zihniyeti sizin gözlerinizin içine bak baka yıktı ve 'sizlerde AKP’nin çağdışı çürümüş zihniyetine cumhuriyeti yıkmak için kapalı kapılar arkasında yardım ve korumak adına siyasi mücadele vermediğiniz için AKP alanı boş gördüğü için sizinle birlikte yıktı sizi iki yüzlü sahtekârlar sizi.?
CUMHURİYET HALK PARTİSİ (CHP)
Cumhuriyet Halk Fırkasının Kuruluşu ...
Mustafa Kemal Atatürk CHP’nin kurulmasına ilişkin ilk açıklamasını
6 Aralık 1922 tarihinde yapmıştır ve “Halk Fırkası” adını kullanmıştır. Bilindiği üzere Büyük Atatürk, Kurtuluş Savaşı henüz bitmeden, Ülkenin geri kalmışlığını ve çöküş tehlikesini ortadan kaldırmak, çağdaş ve ileri bir toplum yaratmak amacıyla devrimler yapmayı planlıyordu.
Bu amaçlara ulaşmak ise ancak gücünü halktan alan ve belirli bir program dahilinde bu amaçları gerçekleştirmeye odaklanmış bir siyasal parti ile mümkün olabilirdi.
Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk' de CHP' yi kurma niyetini şu sözlerle ifade etmiştir:
“…Milletin her sınıf halkından, hatta İslam dünyasının en uzak köşelerinden bana ebedi olarak iftihar duyacağım şekilde gösterilen teveccüh ve itimada layık olabilmek için en mütevazı bir millet ferdi sıfatıyla hayatımım sonuna kadar vatanın hayrına vakfeylemek emeliyle barıştan sonra Halkçılık esası üzerine dayanan ve Halk Fırkası adıyla siyasi bir fırka kurmak niyetindeyim.”
Mustafa Kemal Atatürk’ün bu konuşmayı yaptığı tarihlerde Kurtuluş Savaşı yeni sona ermiş, Mudanya Ateşkes Antlaşması yeni imzalamış, Saltanat yeni kaldırılmış ve Lozan Barış görüşmeleri yeni başlamıştır.
Aynı zamanda TBMM’de gruplaşmalar çoğalmış ve siyasal yaşamda siyasal partilere gereksinim duyulmaya başlanmıştır. 6 Aralık 1922 tarihinde basına yaptığı açıklamada yeni bir döneme girildiğini belirten Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nda olduğu gibi, izleyen dönemdeki çağdaşlaşma sürecinde de milletin yardımını ve aydınların da katkısını istiyordu.
Atatürk bu konuşmanın hemen sonrasında bir yurt gezisine çıkmıştır. Gezi sırasında yaptığı bir konuşmada kuruluş yıllarında Halk Fırkasının temel felsefelerinden birini oluşturacak şu ifadeye yer vermiştir:
“Bence, bizim milletimiz birbirinden çok farklı menfaatleri takip edecek ve bundan dolayı da mücadele halinde buluna gelen çeşitli sınıflara malik değildir. Memleketteki sınıflar birbirlerine lazım olan ve birbirlerini tamamlayıcı ve bütünleyici mahiyettedir. Onun için de Halk Fırkası bütün sınıfların haklarını, yükselme sebeplerini ve saadetini sağlamak yolunda çalışmalarda bulunacaktır.”
Görüldüğü gibi Mustafa Kemal Atatürk yaptığı konuşmada, Halk Fırkasının sınıf temeli üzerine kurulmayacağını, sınıf ayrımı yapılamayacağını ve tüm sınıfları kapsayan bir parti olacağını belirtmektedir.
Bu konuşma, Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye’sinde ortaya çıkan ve 10’ncu Yıl Marşı’nda da ifadesini bulan “imtiyazsız, kendine güvenen toplum, kaynaşmış kitle” arayışına, parti yoluyla cevap oluşturma ve ulus devlete yönelişin bir habercisi gibidir.
8 Nisan 1923 tarihinde ise, Mustafa Kemal Atatürk, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti Başkanı sıfatıyla, bir bildiri yayınlamıştır. Dokuz maddeden oluştuğu için 9 umde (ilke) olarak anılan bu metin, bir “seçim bildirgesidir. Bu seçim bildirgesi, aynı zamanda, kurulacak parti için de bir program hazırlığı niteliğini taşımaktadır.
Daha sonra Mustafa Kemal Atatürk ve partinin kuruluşunu destekleyen milletvekilleri, tüzük hazırlıklarına başlamışlardır. Hazırlanan tüzükte, “Halkçılık”, “Cumhuriyetçilik” ve “Milliyetçilik” temel ilkeler olarak benimsenmiş; “Ulusal Egemenlik”, “Devrim” ve “Hukukun Üstünlüğü” kavramlarına da yer verilmiştir.
Bu gelişmelerden sonra “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti”, “Halk Fırkasına dönüştürülmüş ve Mustafa Kemal Atatürk, 9 Eylül 1923’te İçişleri Bakanlığı’na başvurarak, “Halk Fırkasının kuruluşunu bildirmiştir.
CHP’nin partileşme sürecindeki gelişim çizgisinin de ortaya koyduğu gibi, Cumhuriyet Halk Partisi, Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyen ve yürüten “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetinin devamıdır. Başlangıçta “Halk Fırkası” olan partinin adı, 1924 yılında “Cumhuriyet Halk Fırkası”, 1935 yılında da “Cumhuriyet Halk Partisi” olarak değiştirilmiştir.
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nden (A-RMCH) Cumhuriyet Halk Fırkasına (CHF)...
Kurtuluş Savaşı yıllarında Millî Mücadeleyi yürütmek, tüm toplumsal kesimleri/ sınıfları temsil etmek ve ulusal birliği sağlamak amacıyla oluşturulan Cemiyet, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’dir.
Cemiyetin kuruluşu, 4–11 Eylül 1919 tarihleri arasında toplanan Sivas Kongresi’nde gerçekleştirilmiştir. Halk Fırkası da Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin tarihsel mirasına sahip çıkarak, Kurtuluş Savaşı’yla yurdun kurtarılmasını sağlayan Cemiyetin ve O’nun TBMM’deki devamı olan Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nun devamı olduğunu göstermiştir.
Nitekim Halk Fırkası kurulduğunda il ve ilçelerdeki Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti şubeleri tabelalarını indirerek Halk Fırkası tabelasını astılar. Böylece ülkenin hemen her yerinde, il ve ilçe örgütlerinin yanı sıra ocak (mahalle ve köy) ve bucaklarda da CHP örgütü kurulmuş oldu.
Tek parti dönemi boyunca CHP’nin temel felsefesi yukarıda sözü edilen iki temele dayanmıştır.
Bunlar sırasıyla;
Ülkeyi kurtaran Müdafaa-i Hukuk temelinden gelme (başta Mustafa Kemal Paşa olmak üzere CHP yöneticilerinin Millî Mücadele’yi kazanmış olmalarının verdiği sarsılmaz karizma).
Tüm toplumsal kesimlerin temsili (Ulusal bir parti olarak CHP’nin, sınıfsal yapının o günün şartlarında pek de gelişkin olmadığı, geleneksel ve kırsal yapının hâkim olduğu bir toplumsal yapıda “Sınıfsız bir kitle” düşüncesini temel almasıdır.)
Bu iki temel üzerine kurulmuş olan CHP, bir “halk” partisi olarak, ülkedeki tüm toplumsal kesimleri temsil edecek ve T.C. Devletini oluşturan tüm Türk milletinin Partisi olacakta CHP ilk siyasi hayatına başlamış olacaktır.
Nitekim 1927 Nüfus Sayımı da ülkede ciddi bir sınıfsal yapının olmadığını, büyük çoğunluğu tarım sektörüne dayalı kırsal ve geleneksel toplum yapısının hâkim olduğunu göstermiştir.
1927 Nüfus Sayımı sonuçlarında tespit edilen meslek gruplarına bakıldığında sanayi, ticaret, hizmet ve serbest meslekler gibi modern toplumsal sınıfları temsil eden kesimlerin oranının yüzde 7 civarında olduğu görülmektedir.
Diğer yandan, çiftçi ve mesleksizler gibi geleneksel toplum yapısını temsil edenlerin oranı ise yüzde 90’ın üzerindedir.
Dolayısıyla, Cumhuriyetin ilk yıllarında devralınan toplumsal miras yüzyıllar süren bir bitti kültürüyle kendini tanımlayan bir halk kitlesiyle geleneksel karakteri sahip halk bası hakimdi.
Bu dönemde CHP, tüm toplumsal kesimleri temsil eden “ulusal” bir parti niteliği taşıyordu.
Bununla birlikte, CHP kendi yönetimini her zaman “demokratik” olarak tanımlamıştır. Nitekim Parti Programı’nda yer alan Halkçılık maddesi halk iradesini ve demokrasiyi anlatmaktadır.
CHP Programı’ndaki Halkçılık ilkesi şu şekilde özetlenebilir:
- Demokratlık,
- Herhangi bir fert veya zümreye milletin umumi hakları haricinde imtiyaz tanımamak,
- Bir Sınıf mücadelesi değil Türk Toplumunun ve cumhuriyet çıkarları öncelikli hedef olarak kabul etmemek.
TBMM’de Birinci ve İkinci Guruplar...
Kurtuluş Savaşı’nı idare eden Meclis’in siyasal ve ideolojik yelpazesi son derece geniştir.
İlk Meclis’te birbirinden çok farklı ideolojik gruplaşmalar yer almaktaydı.
En büyük gruplaşma ise, Birinci Grup ve İkinci Grup arasında yaşanmıştır. Ülkenin kurtuluşu konusunda benzer fikirlere sahip olan her iki grup, ülkenin kurtuluşundan sonra rejimin niteliğinin ne olacağı konusunda farklı düşüncelere sahip olmuştur.
Birinci Grup’un lideri Mustafa Kemal Paşa iken; İkinci Grup’un ise tek bir lideri bulunmamaktaydı. Hüseyin Avni (Ulaş), Ali Şükrü ve Selahattin Beyler bu gurubun önde gelen isimleriydi.
İdeolojik olarak her iki grubun ayrımı şu şekilde özetlenebilir: Birinci Grup, “İnkılabın kanunu mevcut kanunların üstündedir” derken; İkinci Grup, “İhtilalin de hukuku vardır. Olağanüstülüğün de hukuku vardır” demektedir. Bu iki söz, her iki grup arasındaki felsefi ve siyasal farklılaşmanın net bir şekilde ifadesidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde sonradan CHP’ye dönüşecek olan Birinci Grubun Devrimci ve Reformcu bir dünya görüşüne sahip olduğu, İkinci Grubun ise; geleneksel, muhafazakâr ve popülist bir anlayışı benimsediği görülmektedir.
Kurtuluş Savaşı’nın ertesinde, 1923 yılında yapılan seçimleri kaybeden İkinci Grup üyeleri İkinci TBMM’ye girememiştir. (İşte sızın 20 yıldır siyasi olarak mücadele etmediğiniz AKP ve AKP'yi oluşturan çağdışı çürümüş zihniyetin torunları bugün bu cumhuriyeti sızın desteğinizle yaktıkları sakın unutmayın çapsız CHP'liler)?
Bu dönemde Rauf (Orbay) Bey, muhalif paşalarla birlikte Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurmuştur. Peşi sıra Hüseyin Avni Bey, Kara Vasıf Bey ve Selahattin (Köseoğlu) Bey de Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasına girerek. Partinin İstanbul örgütünü kurmuşlardır.
Böylece, Birinci Grup’tan kopan muhalif kanat ile İkinci Grup birleşmişler, ayrıca, bazı eski İttihatçılar da yeni kurulan Partiye katılmışlardır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün ve Cumhuriyet Halk Partisinin Devrimcilik Anlayışı...
Mustafa Kemal Paşa, devrimci amaçlarını çok daha önceden, daha Erzurum Kongresi devam ederken ifade etmiştir. Ortada ne Meclis ne de Ordu varken, Erzurum Kongresi’nin hemen ertesinde (7–8 Ağustos 1919) Kurtuluş Savaşından sonra yapılacakları Mazhar Müfit Bey’in (Kansu) günlüğüne şöyle yazdırmıştır:
- Zaferden sonra şekli hükümet Cumhuriyet olacaktır.
- Padişah ve hanedan hakkında zamanı gelince icap eden muamele yapılacaktır.
- Tesettür kalkacaktır.
- Fes kalkacak, medeni milletler gibi şapka giyilecektir.
- Bu arada M. Müfit Bey, “Darılma Paşam ama hayalperest taraflarınız var” der. Mustafa Kemal Paşa’nın yanıtı nettir: “Bunu zaman tayin eder. Sen yaz”. • Latin harfi kabul edilecek.
- Müfit Bey, bu söylenenlere inanmadığını hissettirerek “Paşam kâfi kafi!” der. M. Müfit Bey’in hayal olarak tanımladıkları, Atatürk dönemi içerisinde gerçekleştirilecektir. Geleneksel toplumun, bir Orta çağ toplumunun kurumları olan Saltanat, Hilafet, Medreseler, Şeriat Hukuku devrimci yöntemlerle 1920’li yıllarda ortadan kaldırılacaktır. Yerlerine modern toplumun kurumları kurulduğu gibi Cumhuriyet rejiminin halk tarafından benimsenmesi için yoğun çaba harcanacaktır.
Bu devrimci söylem ve yöntem ile CHP’nin modernleşme anlayışını sonraki yıllarda (1930’larda) Üniversite Reformu’nun mimarı ve Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip şu şekilde açıklayacaktır:
“Biz tedrici tekâmül kaidesini yolumuzun üstünde çiğneyerek, irfan yolunda tekamülümüzü inkılaplar(la), sürat ve şiddetle yapmak, içtimai kanunlara yeni bir kanun ilave etmek mecburiyetindeyiz.”
Osmanlı Devleti’nin çöküşünde Fransız Devrimi ve Sanayi Devrimi olmak üzere iki büyük devriminin rolü olduğunu söylemek gerekir.
Osmanlı Devleti her iki devrime de seyirci kalarak Batı dünyası karşısında geri kalma sürecine girmiştir.
Bu iki devrim ile Batı dünyası geleneksel toplum yapısından (tarım ekonomisi, dinsel-monarşi devlet yapısı, dinsel cemaatlere dayalı toplum yapısı, kırsal ağırlıklı nüfus) çıkarak, modern toplum yapısına (ulus-devlet, sanayileşme/ kapitalistleşme, aydınlanma, bireyselleşme, kentleşme…) geçmiştir.
Özetle, kapitalistleşme ve milliyetçilik düşüncesi, Osmanlı’nın sonunu hazırlamıştır.
Bu dönemlerde Osmanlı Devleti’nin uygulamaya koyduğu kısmi modernleşme çabaları kurtuluş için yeterli olamamıştır.
Bu nedenle Kemalist Cumhuriyet, köktenci/ radikal bir modernleşme politikasıyla, diğer ' bir deyişle “devrimci” bir politikayla evrenselleşmeyi tercih ederek o nedenle dünyada Kemalizm 20. ve 21. 100 yılın en net ideolojisidir.
Kemalist Hareket Lideri.
Ali Berham ŞAHBUDAK.