Bazı geceler vardır…
Sadece izlenmez, yaşanır.
Bazı geceler vardır…
Sadece izlenmez, yaşanır.
24 Aralık 2025 Çarşamba akşamı İzmit’te yaşadığım gece, işte tam olarak buydu.
TV 262’de yayınlanan TOY VAKTİ programımı tamamladıktan sonra İzmit Halkevi Gençlik Merkezi’nin yolunu tuttum. Stüdyodan çıkıp, Anadolu’nun kalbine girdim adeta. Çünkü o sahnede yalnızca bir konser değil, bir milletin hafızası vardı.
Çırak Bağlama Takımı sahnedeydi.
Bir bağlama çalınıyordu ama ben orada yalnızca ses duymadım;
Muzaffer Sarısözen’in Anadolu’yu köy köy dolaşarak derlediği ezgileri,
Nida Tüfekçi’nin ilmî titizliğini,
Âşık Veysel’in derin hikmetini,
Mehmet Erenler’in tavrını,
Ali Ekber Çiçek’in yüreğini,
Yücel Paşmakçı’nın bilincini,
Neşet Ertaş’ın bozkırdan yükselen feryadını hissettim.
Bir tel titreşirken, aslında tarihin kendisi konuşuyordu.
Gecenin onur konuklarından biri de TRT sanatçısı Tuğrul Şan’dı.
Sahneye çıktığı an, salon sustu. Çünkü o an sadece bir sanatçı değil,
bir emanetin taşıyıcısı vardı karşımızda.

O salonda çok net bir şey gördüm:
Bizim kültürümüz vitrine konulacak bir süs değil.
O, yaşayan, nefes alan, gençlerin parmaklarında yeniden dirilen bir kimliktir.
Bu anlamlı gecenin ortaya çıkmasında emeği olan,
kıymetli hocam Mustafa Ginesar’a
ve beni bu programa davet eden,
Bağımlılıkla Mücadele ve Rehabilitasyon Derneği Başkanı, kadim dostum Ömer Karataş’a
yürekten teşekkür ediyorum.
Çünkü onlar sadece bir konser düzenlemediler;
bir kültür nöbeti tuttular.
Bu kültür nöbetinin en güzel tarafı ise gençlerdi.
Çırak Bağlama Takımı’nı sadece sahnede değil,
dijital dünyada da desteklemek bu mirasa sahip çıkmaktır.
Türküye, geleneğe ve bu emekçi gençlere gönül veren herkesi
Instagram’da @cirakbaglamatakimi hesabını takip etmeye davet ediyorum.
Bugün dijital gürültü çağındayız.
Her şey hızla tüketiliyor, sesler birbirine karışıyor.
Ama o akşam İzmit’te bir bağlamanın tek teli,
binlerce kelimeden daha çok şey anlattı.
Çırak Bağlama Takımı’na bakarken şunu düşündüm:
Bu gençler yalnızca türkü çalmıyor;
milletin hafızasını ayakta tutuyor.
Ve ben, TOY VAKTİ’nden çıkıp bu salona girerken bir kez daha şuna inandım:
Türküler yaşadıkça, bu millet de kendini unutmuyor.
O yüzden bu bir konser değildi.
Bu, bir kimlik hatırlatmasıydı.
Gökalp Şentürk
Strateji Uzmanı Gazeteci Yazar
TV 262’de yayınlanan TOY VAKTİ programımı tamamladıktan sonra İzmit Halkevi Gençlik Merkezi’nin yolunu tuttum. Stüdyodan çıkıp, Anadolu’nun kalbine girdim adeta. Çünkü o sahnede yalnızca bir konser değil, bir milletin hafızası vardı.
Çırak Bağlama Takımı sahnedeydi.
Bir bağlama çalınıyordu ama ben orada yalnızca ses duymadım;
Muzaffer Sarısözen’in Anadolu’yu köy köy dolaşarak derlediği ezgileri,
Nida Tüfekçi’nin ilmî titizliğini,
Âşık Veysel’in derin hikmetini,
Mehmet Erenler’in tavrını,
Ali Ekber Çiçek’in yüreğini,
Yücel Paşmakçı’nın bilincini,
Neşet Ertaş’ın bozkırdan yükselen feryadını hissettim.
Bir tel titreşirken, aslında tarihin kendisi konuşuyordu.
Gecenin onur konuklarından biri de TRT sanatçısı Tuğrul Şan’dı.
Sahneye çıktığı an, salon sustu. Çünkü o an sadece bir sanatçı değil,
bir emanetin taşıyıcısı vardı karşımızda.
O salonda çok net bir şey gördüm:
Bizim kültürümüz vitrine konulacak bir süs değil.
O, yaşayan, nefes alan, gençlerin parmaklarında yeniden dirilen bir kimliktir.
Bu anlamlı gecenin ortaya çıkmasında emeği olan,
kıymetli hocam Mustafa Ginesar’a
ve beni bu programa davet eden,
Bağımlılıkla Mücadele ve Rehabilitasyon Derneği Başkanı, kadim dostum Ömer Karataş’a
yürekten teşekkür ediyorum.
Çünkü onlar sadece bir konser düzenlemediler;
bir kültür nöbeti tuttular.
Bu kültür nöbetinin en güzel tarafı ise gençlerdi.
Çırak Bağlama Takımı’nı sadece sahnede değil,
dijital dünyada da desteklemek bu mirasa sahip çıkmaktır.
Türküye, geleneğe ve bu emekçi gençlere gönül veren herkesi
Instagram’da @cirakbaglamatakimi hesabını takip etmeye davet ediyorum.
Bugün dijital gürültü çağındayız.
Her şey hızla tüketiliyor, sesler birbirine karışıyor.
Ama o akşam İzmit’te bir bağlamanın tek teli,
binlerce kelimeden daha çok şey anlattı.
Çırak Bağlama Takımı’na bakarken şunu düşündüm:
Bu gençler yalnızca türkü çalmıyor;
milletin hafızasını ayakta tutuyor.
Ve ben, TOY VAKTİ’nden çıkıp bu salona girerken bir kez daha şuna inandım:
Türküler yaşadıkça, bu millet de kendini unutmuyor.
O yüzden bu bir konser değildi.
Bu, bir kimlik hatırlatmasıydı.
Gökalp Şentürk
Strateji Uzmanı Gazeteci Yazar