AĞUSTOS AYI VE ZAFERLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ/Abdurahman Zeynal
Milletlerin tarih sahnesine çıkışlarıyla birlikte, varlıklarını devam ettirmek, öncelikli hedefleri olmuştur. Türk milleti için bu durum öncelikli olmaktan çıkıp, zaruriye dönüşmüştür. Türk milletinin yaşadığı coğrafyanın özelliği bunu mecburiyet haline getirmiştir. Türk-Çin, Türk-Moğol, Selçuklu –Moğol, Selçuklu-Bizans, Selçuklu-Haçlı, Osmanlı-İran, Osmanlı-Bizans, Osmanlı-Rus, Osmanlı-İngiliz, Osmanlı-Fransız, Münasebetleri hep bu eksen etrafında şekillenmiştir. Bu durum ‘
’Türk Milletinin ordu millet ‘’ olmasına sebep olmuştur.

Türk milleti; tarihin bazı dilimlerinde yok olmak veya var olmakla karşı karşıya kalmıştır. Bu durum millet için bir
‘’varlık ve beka davasına dönüşmüştür’’. Orta Asya, Orta Doğu, Kafkaslar, Balkanlar ve Anadolu’da karşılaştığımız problemler bunu hatırlatır.
Jeostratejik, jeopolitik, jeokültürel ve jeoekonomi varlığımız hep dış tehditlerle karşı karşıya gelmiştir. Bunların üstesinden; güçlü, kudretli, hareket kabiliyeti yüksek bir orduya sahip olunarak gelinmiştir. Anadolu’da bin yıldır karşılaştığımız tehditler bunun önemini vurgular. Ordumuzun olmadığı anlarda, maddi ve manevi kayıplarımızın büyüklüğü bunu hatırlatır.
Yıl 1243 Anadolu Selçuklu hükümdarı 2. Gıyasettin Keyhüsrev ile Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusu, Sıvasın doğusunda Köse dağda karşılaşırlar. Selçuklu ordusu kısa sürede dağıldı. Anadolu Moğol istilasına açıldı. Moğollar; yakar, yıkar ve talan ederler. Anadolu birliği bozulur. Uzun yıllar birlik sağlanamaz. İsyanlar, kargaşalar, yokluk ve fakirlik başını alır gider. İşte Yunus Emre böyle bir ortamda var olur. Şiirleriyle topluma hayat vermeye çalışır. Dağınıklık bir asır sürer. Çünkü birliği sağlayacak ordu ve komuta merkezi yoktur.
Aradan uzun yıllar geçer. Türk milleti zorla sağlayabildiği dirlik ve düzen yeniden tehlikeyle karşı karşıyadır. 1402'de Yıldırım Beyazıt Han ile Emir Timur arasındaki Ankara Savaşı acı ve talihsizliktir. Ordu dağılır. Anadolu birliği yeniden bozulur. 13 yıl sürecek fetret dönemi başlar. Çok acılar çekilir. Acıların kaynağı ordunun olmayışı ve merkezi otoritenin çökmesidir.
Osmanlı imparatorluğu artık gerileme dönemindedir. Yeniçeri isyanları alabildiğince devleti tehdit eder. Huzur yoktur. Bu durumda Sultan 2.Mahmut 1826 yılında yeniçeri ocağını kaldırır. Çok kan dökülür. Artık ordu ve yeniçeri ocağı yoktur. Yeni ordunun kurulması zaman almaktadır. Buda yetmezmiş gibi 1827 yılında
“Navarin limanına” demirlemiş haldeki, Osmanlı donanması; Rus, Fransız, İngiliz birleşik donanması tarafından batırılır 6000 den fazla levent şehit edilir. Artık ne ordu nede donanma vardır. Fırsatı ele geçiren Rumlar “
Etnik-i Eterya cemiyetini” kurup, Mora'da isyan çıkarırlar. Batılılar devreye girer. Yunanistan kurulur.
Osmanlı devleti henüz yeni ordusunu kurup eğitemediği bir anda Ruslar durumdan faydalanmak için 1828 yılında Osmanlıya savaş açar. Kafkaslardan ve Balkanlardan hücuma geçerek, yeni kurulmaya çalışılan Osmanlı ordusunu yenerler. Doğuda Erzurum işgal edilir. 130 bin olan şehir nüfusu 15 binlere düşer. Batıda Romanya, Bulgaristan işgal edilir, Kafkas elleri elimizden çıkar. Osmanlı Padişahı Sultan II. Abdülhamit'e zor ve acılı antlaşma imzalatılır. Kayıplarımız hudutsuzdur, toprak kaybımız müthiştir. Ordusu ve Donanması olmayan devletin acı sonu bu olur. Yaklaşık bir buçuk milyon kilometre toprak kaybedilir bu süreçte…!
Zaman ilerler, Dünya değişip güçlenirken, biz gerilemeye devam ederiz. Acı bir dört yıl sonunda 1918’de “
Mondros ateşkes anlaşması” yapılarak savaşa son verilir. Ama ordu terhis edilir, silahları toplanır. Osmanlı mülkü yağmalanmaktadır. Yeni Moğollar türemiştir. Fransız, İngiliz, İtalyan, Rum, Ermeniler
'Sevr' anlaşmasıyla, Anadolu’ya leş kargaları olarak koşmaktadır. Niçin! Ordumuz yoktur da; ondan. Nice acılar, zahmetler çekilerek Yeni Türk ordusu kurulur. Sevr paçavrası yırtılıp atılır.
Ordumuz, İnönü de, Sakarya’da düşmanı yener.
'Sakarya’da Türkün yenilgileri, gerileyişleri durdurulur'. Evet, 1699’dan başlayarak geri çekilme durdurulmuştur Artık hücum başlamıştır. Dumlupınar da düşman yok edilerek ilerlemenin önü yeni kurulan orduyla açılmıştır. Tarih terse dönmüştür. Türk milleti dört kez ordusuz kalmanın bedelini çok ağır ödemiştir. Hiç bir şahıs, kurum, güç bu acı gerçeği asla unutturmamalı, millette unutmamalıdır.
Yüreğimizde her zaman hasretle andığımız; Pasinler, Malazgirt, Otronto, Mercidabık, Ridanye, Preveze, Çanakkale, Kutul Amere, Sakarya ve Dumlupınar meydan muharebesini hasretle anan Türk Milletinin çocukları zaferleri anmalı, kutlamalı aynı zamanda derslerde çıkarmalıdır.
Ancak mağlubiyet çağına girdiğimiz ve mağlup olduğumuz “
Özi, Kalas, İbrail, Paserofça, Ayestefenos, kanal harekâtı, Allah u Ekber mağlubiyetlerini, Mondros, Sevr” anlaşmalarını asla hatırdan çıkarmamalıyız.
Irak, Suriye, Akdeniz, Ege ve Kıbrıs'ta Amerika, İsrail, İngiliz, Yunan ve bütün Emperyal güçler yeni tezgâhlar kurmaya çalıştığı son yıllarda bölgede en büyük caydırıcı güç olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin gücünün daha da artırılması gerekmektedir. Bu hem kalite, hem de sayısal güçte olması stratejik bir mahiyet arz etmektedir. Ordu üzerinde yapılacak tüm değişmeler orduyu güçlendirecek şekilde olmalıdır ki, “
Mavi Vatanda” güven içinde olsun.
Anadolu kapılarını açan 26 Ağustos Malazgirt Meydan Muharebesi, 26 Ağustos Büyük Taarruzun başlaması ve 30 Ağustos Dumlupınar Meydan Muharebesi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifadesiyle
“Rum Sındığı Zaferi” kutlu olsun.