Tarih: 19.12.2025 12:45

Prof. Dr. Atalay: İnternette olan, internette kalmıyor

Facebook Twitter Linked-in

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi, bilimsel birikimlerini toplumla paylaşmak amacıyla düzenlediği Toplum İçin İletişim Eğitim Seminerlerinin üçüncüsünü düzenledi.

İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gül Esra Atalay, dijital dünyadaki geçerli temel kuralı “Yüz yüze söyleyemediğimiz hiçbir şeyi, dijital ortamda da söylememeliyiz.” diye tanımladı. Prof. Dr. Atalay, “Anonimlik, fiziksel mesafe ve ‘nasıl olsa karşılaşmayız’ düşüncesi, bireyleri daha saldırgan ya da kırıcı davranmaya itebiliyor. Bu durum, gerçek hayatta içselleştirilen ahlaki ve sosyal ‘frenlerin’ dijital ortamda zayıflamasına yol açıyor.” dedi.

Seminerde İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Gül Esra Atalay, konuşmacı olarak yer aldı. Netiketin, sosyal medyanın işleyişini anlamak için bir mekanizma olarak görülmesi gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Atalay, “Dijital ortamlarda nezaket, empati ve sorumluluk gibi değerler çoğu zaman kendiliğinden oluşmuyor; bilinçli şekilde öğrenilmesi ve sürdürülmesi gereken etik pratikler olarak karşımıza çıkıyor. Bu nedenle dijital iletişimde bu kavramlar ne kadar çok tartışılır ve farkındalık artarsa, çevrim içi deneyimler de o ölçüde olumlu hale geliyor.” dedi.

Geleneksel medyadan dijital dünyaya

Dijital teknolojiler öncesinde toplumlar, gazete, radyo ve televizyon gibi geleneksel kitle iletişim araçlarının hâkim olduğu bir medya düzeni olduğunu ifade eden Prof. Dr. Atalay, “Günümüzde ise web siteleri, bloglar, forumlar ve sosyal medya mecraları toplumsal yaşamın neredeyse her alanına nüfuz etmiş durumda. Türkiye de sosyal medyayı yoğun kullanan ülkeler arasında yer alıyor. Facebook, X (Twitter), Instagram gibi platformlar; bireylerin eş zamanlı ya da eş zamansız biçimde iletişim kurabildiği, kendini ifade edebildiği, ürün ve hizmet tanıtımı yapabildiği dijital alanlar olarak öne çıkıyor. Dijital çağla birlikte fiziksel ortamlarda gerçekleşen pek çok etkileşim sanal ortamlara taşınmış durumda.” diye konuştu.

Özellikle pandemi sonrası dönemde sanal dünyada geçirilen zamanın ciddi biçimde arttığını kaydeden Prof. Dr. Gül Esra Atalay, “Fiziksel olarak nadiren ya da hiç görüşülmeyen kişilerle dijital ortamda uzun saatler boyunca toplantılar, eğitimler ve görüşmeler yapılabiliyor. Bu durum, sanal ortamlarda sergilenen davranışların da en az yüz yüze iletişim kadar önemli hale gelmesine neden oluyor.” ifadesinde bulundu.

“Bu kurallar çocuklar gençler için çok önemli”

Prof. Dr. Gül Esra Atalay, özellikle çocuklar ve gençler açısından bu kuralların yetişkinlere kıyasla daha da önemli olduğuna işaret ederek, “Çünkü dijital mecralarda en fazla vakit geçiren grupların başında gençler geliyor. Psikoloji alanındaki araştırmalar ‘Çevrimiçi Disinhibisyon Etkisi’ne işaret ediyor. Amerikalı psikolog John Suler tarafından ortaya atılan bu kavram, insanların dijital ortamda yüz yüze iletişimde asla söyleyemeyecekleri sözleri çok daha rahat dile getirebildiklerini ifade ediyor.” dedi.

“Anonimlik daha saldırgan olmaya neden olabiliyor”   

Bir ekranın arkasında olmanın kişiye görünmezlik hissi verdiğini, karşıdakinin mimiklerini, duygusal tepkilerini görememenin de empatiyi zayıflattığını anlatan Prof. Dr. Atalay, “Anonimlik, fiziksel mesafe ve ‘nasıl olsa karşılaşmayız’ düşüncesi, bireyleri daha saldırgan ya da kırıcı davranmaya itebiliyor. Bu durum, gerçek hayatta içselleştirilen ahlaki ve sosyal ‘frenlerin’ dijital ortamda zayıflamasına yol açıyor. Pek çok kullanıcı, internette olan biteni gerçek hayattan ayrı bir alan gibi algılayabiliyor.” şeklinde konuştu.

“Uygunsuz bir paylaşım kişinin iş fırsatlarını kaybetmesine neden olabiliyor”

Günümüzde bireylerin yalnızca fiziksel hayattaki davranışlarıyla değil, dijital ortamdaki paylaşımlarıyla da değerlendirildiğini ifade eden Prof. Dr. Atalay, şöyle devam etti: “İnsan kaynakları departmanlarının, adayları görüşmeye çağırmadan önce sosyal medya hesaplarını ve dijital izlerini incelemesi artık yaygın bir uygulama. Uygunsuz bir paylaşım, bir fotoğraf ya da bir ifade, kişinin iş fırsatlarını kaybetmesine neden olabiliyor. Benzer şekilde tüketiciler de bir ürün ya da hizmet almadan önce internet yorumlarına bakıyor. Bu durum, dijital itibarın hem bireyler hem de kurumlar için ne kadar önemli hale geldiğini gösteriyor. Aranabilirlik özelliği nedeniyle herkes dijital dünyadaki varlığından ve paylaşımlarından sorumlu.”

“Dijital içerikler yıllar sonra bile yeniden karşımıza çıkabiliyor”

Netiketin önemini anlamak için yeni medyanın yapısal özelliklerine de dikkat çeken Prof. Dr. Atalay, “Araştırmacı Danah Boyd, yeni medyanın dört temel özelliğini şöyle sıralıyor; kalıcılık, aranabilirlik, tekrarlanabilirlik ve görünmez izleyiciler. Dijital içerikler kalıcı; yıllar sonra bile yeniden karşımıza çıkabiliyor. Aranabilirlik sayesinde kişi ve kurumlar hakkında geçmiş paylaşımlara kolayca ulaşılabiliyor. İçerikler birebir kopyalanıp tekrar tekrar paylaşılabiliyor ve paylaşımlar, kim olduğu tam olarak bilinmeyen geniş bir kitle tarafından görülebiliyor. Bu durum, paylaşılan her içeriğin kontrolünün kullanıcıdan çıkmasına yol açıyor.” dedi.

“Dijital ayak izi herkes için belirleyici”

Prof. Dr. Atalay, dijital ayak izi kavramının artık yalnızca kurumlar için değil, bireyler için de belirleyici olduğunu ifade ederek, dijital ayak izinin, bireyin çevrim içi ortamdaki izlenebilir tüm davranışlarının toplamı olduğunu, bu izlerin pasif ve aktif olmak üzere ikiye ayrıldığını söyledi.

Pasif dijital ayak izlerinin; IP adresi, konum bilgisi, çerezler ve arama geçmişi gibi çoğu zaman kontrol edilemeyen verilerden oluştuğunu ifade eden Prof. Dr. Atalay, aktif dijital ayak izlerinin ise bireyin bilinçli olarak bıraktığı paylaşımlar, yorumlar, beğeniler, fotoğraflar ve videolar olduğunu vurguladı.

“Algoritmalar da bizi tanıyor”

Dijital ayak izlerinin yalnızca diğer kullanıcılar tarafından değil, algoritmalar tarafından da analiz edildiğini kaydeden Prof. Dr. Atalay, bırakılan izler üzerinden kişisel profiller oluşturulduğunu ve buna göre içerik ve reklam sunulduğunu dile getirdi. Algoritmaların, sınırlı sayıda beğeniyle bile bireyleri yakından tanıyabildiğine dikkat çeken Prof. Dr. Atalay, bu durumun dijital şeffaflığı artırdığını söyledi. Günümüzde prestijli üniversitelerin öğrenci kabul süreçlerinde, şirketlerin işe alımlarda ve bazı ülkelerin vize başvurularında sosyal medya hesaplarını incelediğini hatırlatan Prof. Dr. Atalay, geçmiş paylaşımlar nedeniyle elenen adaylar olduğuna dikkat çekti. 1990’lı yılların anonim sohbet odalarından, gerçek isim ve fotoğraflarla kullanılan sosyal medya kültürüne geçildiğini vurgulayan Prof. Dr. Atalay, bugün dijital ortamlarda yapılan her davranışın doğrudan kişiyle ilişkilendirildiğini söyledi. Prof. Dr. Atalay, “Temel kural; ‘kalabalık bir caddede bağırarak söyleyemeyeceğimiz hiçbir şeyi dijital ortamda da söylememek’ olmalı.” dedi. (İLKHA)




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —